Sevi Şiiri

Ben senin en çok sesini sevdim,
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi.
Önce aşka çağıran, sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili.

Ben senin en çok ellerini sevdim,
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak.
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde,
En güzeli bir sabah ellerinde uyanmak.

Ben senin en çok gözlerini sevdim,
Kah çocukça mavi, kah inadına yeşil.
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar,
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil.

Ben senin en çok gülüşünü sevdim,
Sevindiren, içinde umut çiçekleri açtıran.
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri,
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman.

Ben senin en çok davranışlarını sevdim,
Güçsüze merhametini, zalime direnişini.
Haksızlıklar, zorbalıklaer karşısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini.

Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim,
Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevgini.

Ben senin en çok bana yansımanı sevdim,
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni.
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni…

Ümit Yaşar OĞUZCAN

Dostları Olmalı İnsanın

Dostları olmalı insanın,

Aynen gemilerin limanları gibi.

Zaman zaman uğradığın,

Yükünü boşalttığın,

Dalgalar dininceye kadar beklediğin koynunda.
Sonra açık denizlere uğurlamalı seni,

Geri döneceğin günü bekleme umuduyla.

Bazen rüzgara o açmalı yelkenini,

Yanağına konan bir öpücüğün coşkusuyla

Halatları çözmeli,

Seni çok ama çok özlemeli.
Dostları olmalı insanın,

Ermiş, bilge, hayatı ezbere okuyabilen.

Düşünmediklerini düşündüren,

Seni bir cambaz ipinde güvenle tutabilen,

Gerektiğinde senin için ateşi yutabilen.

Yolunu ısıtan ustan olmalı,

Şekillendirmeyi öğretmeli hayatın çömleğini

Sana verebilmeli soğuk bir kış gününde

Üzerindeki tek gömleğini.

Oğuzkan BÖLÜKBAŞI

Herşey Sende Gizli

Yerin seni çektiği kadar ağırsın,

Kanatların çırpındığı kadar hafif…

Kalbinin attığı kadar canlısın,

Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…

Sevdiklerin kadar iyisin,

Nefret ettiklerin kadar kötü…

Ne renk olursa olsun kaşın gözün,

Karşındakinin gördüğüdür rengin…

Yaşadıklarını kar sayma:

Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa,

Sevdiğin kadardır ömrün…

Gülebildiğin kadar mutlusun.

Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin

Sakın bitti sanma her şeyi,

Sevdiğin kadar sevileceksin.

Güneşin doğuşundadır sana verdiği değer

Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.

Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,

Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.

Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın,

Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.

Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın,

Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.

Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin…

İşte budur hayat!

İşte budur yaşamak,

Bunu hatırladığın kadar yaşarsın

Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün

Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun.

Çiçek sulandığı kadar güzeldir,

Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,

Bebek ağladığı kadar bebektir.

Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin, bunu da öğren,

Sevdiğin kadar sevilirsin…

Can YÜCEL

Seviyorum Seni

Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi

Geceleyin ateşler içinde uyanarak

Ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi.

Ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz,

Telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi.

Seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi.

İstanbul’da yumuşacık kararırken ortalık,

İçimde kımıldanan birşeyler gibi.

Seviyorum seni “yaşıyoruz çok şükür” der gibi.

Nazım Hikmet RAN

Kara Sevda

Bir kere sevdaya tutulmaya gör;
Ateşlere yandığının resmidir.
Aşık dediğin, mecnun misali kör;
Ne bilsin alemde ne mevsimidir.

Dünya bir yana, o hayal bir yana;
Bir meşaledir pervaneyim ona.
Altında bir ömür döne dolana
Ağladığım yer penceresi midir?

Bir köşeye mahzun çekilen için,
Yemekten içmekten kesilen için,
Sensiz uykuyu haram bilen için,
Ayrılık ölümün diğer ismidir.

Cahit Sıtkı TARANCI

Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Birşey Var

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın her şeyi.
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten,
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği.

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne,
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa.
Yaşamak yeryüzünde onunla karışmaktır,
Kopmaz kökler salmaktır oraya.

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını,
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin.
Ve uzandın mı sımsıcak kumlara,
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin.

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine,
Hem de bütün benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına.
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına.

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar,
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın.
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın.

Ve kederi de yaşamalısın namusluca, bütün benliğinle,
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı.
Kanın karışmalı hayatın bütün dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı.

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır,
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.

Ataol BEHRAMOĞLU

Hüsn-ü Aşk

Başım ki fırtınalardan bu anda kurtuldu
Senin dizinde nihayet biraz sükun buldu…
Dalınca alnımı kat kat genişleten siteme
“Neden bu vakte kadar bekledin, zavallı?” deme;
Şikayet etme, sakın boş geçen zamanından.
Geçen zamanla ne eksildi hüsn ü anından
Geçen zamanla ne kaybetti ruhumun güneşi?
Muhabbetim de, cemalin de la-yemutun eşi…
Gelince hüsn ile aşk, ansızın nazar nazara
Bir an içinde döner karşılıklı aynalara.
Zaman, mesafe ve sonsuz kaybımız beş on senedir!
Dehalar ölse de mısralar ihtiyarlamaz;
Güzelliğinde senin böyle tazedir kış, yaz;
Nasıl duvarda değişmeksizin durursa resim
Nasıl güzelse Boğaz her saatte, her mevsim…
Diler beşikte görünsün,
Diler mezara yakın
Yanan gönüllere ilhamı bir gelir aşkın.
Büyük çınar gibi zahmetli şanlı sevdalar:
Bahara geç kavuşur, sevgilim, büyük dağlar!

Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

Aysel Git Başımdan

Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
Ölümüm birden olacak seziyorum.
Hem kötüyüm, karanlığım, biraz da çirkinim
Aysel git başımdan istemiyorum.
Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün,
Dağıtır gecelerim sarışınlığını.
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın
Hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Benim için kirletme aydınlığını,
Hem kötüyüm, karanlığım, biraz çirkinim.

Islığımı denesen hemen düşürürsün,
Gözlerim hızlandırır tenhalığını.
Yanlış şehirlere götürür trenlerim
Ya ölmek ustalığını kazanırsın,
Ya korku biriktirmek yetisini.
Acılarım iyice bol gelir sana
Sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ümitsizliğimi olsun anlasana,
Hem kötüyüm, karanlığım, biraz çirkinim.

Sevindiğim anda sen üzülürsün,
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
İçinden bir gemi kalkıp gitmemiş
Uzak yalnızlık limanlarına,
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş.
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki,
Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş
Sakın başka bir şey getirme aklına.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
Ölümüm birden olacak seziyorum.
Hem kötüyüm, karanlığım, biraz çirkinim
Aysel git başımdan seni seviyorum.

Attila İLHAN