Dinler tarihine olan ilgim beni her zaman Zerdüşt inancının taşıdığı özellikler konusunda meraklandırmıştır. Bu nedenle, daha İran’a gelmeden önce bile, bir gün Zerdüştlerin yaşadığı Yezd’i görmek için içimde karşı konulamaz duygular taşıdığımı itiraf etmeliyim. İşte şimdi İran’dayım ve bu fırsatı değerlendirmek istiyorum. Görev yaptığım borsa yetkilisinin Yezd’in insanları hakkında söylediği güzel sözler de buna eklenince yolculuk kaçınılmaz oluyor.
Fazla söze ne hacet, anlamışsınızdır herhalde, bu yazımda sizi Yezd’e götüreceğim. Soğuk bir Aralık ayının karanlık bir Perşembe sabahı erkenden Mirdabad Havalimanına geliyorum. Doğrusu bu ya, her fırsatta değişik yerlerini gezmeye çalıştığım İran’da artık hafta sonları ilk çayımı sabah erkenden havalimanında içmeye alıştım. Uçağın kalkış saatini ve hangi kapıdan çıkış yapacağımıza ilişkin anonsu beklerken, bir anda tüm tadyo ve televizyonlarda İran’ın ulusal marşı çalmaya başlıyor. Şaşkınlığımı anlayan arkadaşım, İslam devriminden sonra her gün tüm radyo ve televizyon kanallarında her sabah saat tam 6:00’da ulusal marşın çalındığını söylüyor. İster istemez Türkiye’de tek kanalın hakim olduğu dönemde, İstiklal Marşı ile açılan ve kapanan TRT yayınını anımsayarak tebessüm ediyorum.
Uçağımız yarım saatlik bir rötarla kalkıyor. Yaklaşık 50 dakikalık bir yolculuk sonrası Yezd semalarındayız. Aşağıda, açık kahverengi topraklar üzerinde kilometrelerce uzanan büyük bir çöl görüntüsü hakim. Yezd, adeta bu çölün üzerine serpiştirilmiş bir şehir. Kuşbakışı gezintimde çevrede çok sayıda sera olması dikkatimi çekiyor. Hemen hemen hiç bir büyük bina çarpmıyor gözüme. Binaların çoğu üç veya dört katlı.
Artık ayağımızı yere basma zamanı. Yezd’in kendisi gibi mütevazi bir havaalanı var. Şansımıza hava kapalı. Yağmur yok ama kara bulutlar dolaşıyor üzerimizde. Dışarı çıktığımızda, İran’da ilk defa bir şehirde taksicilerin hücumuna uğramıyoruz. Dışarıda bekleyen bir sürü taksi olmasına rağmen, sürücüleri kenarda toplu olarak kendilerine gelecek talebi bekliyor. Havalimanında başlayan bu tavır ile Yezd, kendisi hakkında söylenen olumlu sözleri boşa çıkarmayacağının işaretlerini veriyor adeta bize.
Arkadaşımın önerisi üzerine, taksiye binmek yerine havalimanı çıkışına kadar yürüyüp, yoldan geçen arabalara otostop çekerek şehre ulaşmayı tercih ediyoruz. Şansımıza, bizi arabasına alan kişi, şehre giden o kısa yolda bizi bir taksi durağındaki arkadaşına götürüp, günübirlik taksi ayarlamamıza yardımcı oluyor. Zamanımız kıymetli olduğu için içten içe seviniyoruz. Durakta 15 dakika bekledikten sonra, günübirlik şehri gezdirmek üzere bir taksi ile 200,000 Riyale (yaklaşık 22 Dolar) anlaşıyoruz.
Zerdüşt Kültürünün İzleri ve Evrensel Prensipleri
Yezd’in nüfusu 1 milyona yaklaşıyor ve genellikle halkı zengin. Bu durum, daha çok geçmişten gelen köklü bir aile yapısından kaynaklanıyor. Eski zamanda İpek Yolu üzerinde bulunan ve kervanların uğrak yeri olan Yezd, bu nedenle çölün ortasında olmasına rağmen oldukça gelişmiş ve zaman içinde zenginleşmiş.
Yezd, Zerdüşt kültürünün en yoğun hissedildiği bir çöl şehri. Şehirde yaşayan nüfusun yaklaşık % 40’ı Zerdüşt dinine mensup. Bu insanlar ateşe tapınmadıklarını ifade etseler de, ateş onlar için saygı gösterdikleri vazgeçilmez bir sembol. Tek tanrı olarak inandıkları yaratıcı ise “Ahura Mazda”. Zerdüştlerin en kutsal mekanı, M.Ö. 470 yılından bu yana kutsal ateşin yandığına inanılan “Ateşkadeh”. Biz de ilk olarak buraya gidiyoruz. Cam arkasında yer alan ve başında her zaman bir nöbetçinin beklediği, kutsal ateşin yanışını izlerken garip bir ürperti kaplıyor bedenimi.
Zerdüşt dini üç temel ilke üzerine kurulmuş. Bunlar; goftare nik (doğru söylemek), pendare nik (iyi düşünmek) ve kerdare nik (iyi hareket etmek). Bu prensipler bana Alevilerin evrensel söylemini çağrıştırıyor. Ateşkadeh’in dış cephesinin ortasında “Furuhar” adı verilen, mavi renkli bir sembol yer alıyor. Daha çok kanatlarını açmış bir kartal üzerinde oturan kutsal bir kişiyi andıran bu sembolün özelliği, insanoğlunun yükseleceğini ve merhale katedeceği anlatıyor olması. Zerdüştler için yılın en önemli zamanı “Hurdad” ayının 24’ü. Bu dönem bizim takvimimizde Mayıs ayının sonuna denk düşüyor. Bu tarihte, dünyanın dört bir yanından gelen Zerdüştler hac yaparcasına Yezd’de buluşuyor.
Şehir içinde ağırlıklı olarak Zerdüştlerin yaşadığı bazı bölgeler var. Zerdüşt dinine mensup olanların giyiniş tarzları da diğerlerine göre daha farklı. Başta ateşi çağrıştıran kırmızı renk olmak üzere, renkli elbiseler giymeyi tercih ediyorlar. Evlerinin kapıları üzerindeki resimler de ilginç. Bazılarının üzerinde çiçek, bazılarının üzerinde kadeh içinde yanan ateş, bazılarının üzerinde ise “Furuhar” sembolü bulunuyor.
Eski Zaman Rüzgarları ve Badgirler
“Ateşkadeh”ten ayrılarak şehri gezmeye devam ediyoruz. Tarihi dokusuyla Yezd’in tamamı eski zaman rüzgarları estiriyor, tıpkı geçmişe götüren bir zaman tüneli gibi. Yezd’in dar sokaklarında gezinirken adeta tarih içinde bir yolculuğa çıkmış gibiyiz. Evlerin birçoğu iki veya üç katlı. Çoğunun dış cephesi açık kahverenginde kager ile kaplı. Mekanların bir kısmında, bir evden diğerine geçişi sağlayan kemerli yapılar var. Kemerler üzerinde açılmış, küçük şirin pencereler görüntüye ayrı bir renk katıyor. Gerçekten de, çoğu gezginin bilgece ifade ettiği gibi, bu dar sokaklarda, birbirinin içine geçmiş evlerin arasında kaybolmanın keyfini yaşamak gerekiyor. Yolunuzu kaybetmek konusunda ise endişe etmenize gerek yok. Yezd halkı son derece nazik ve yardımsever. Zerdüşt dininin ulvi felsefesi, ister Zerdüşt ister müslüman olsun, burada yaşayan tüm halkın üzerine sinmiş durumda. Şehrin tarihi dokusu büyük ölçüde korunmuş olmakla birlikte, bazı yerlerin harabeye dönmeye başlamış olması ve terk edilmişlik neticesinde yıkılmaya yüz tutması belki de bu manzaranın en üzücü tarafı.
Yezd evlerinin kapıları ve tokmakları da insanları gibi orijinal. Kapıların birçoğunun üzerinde çift tokmak bulunuyor. Bunlardan kapının sağ kanadının üzerinde bulunan ve oval şeklinde olanı erkekler tarafından, sol kanadında yer alan ve ayak şeklini andıranı ise kadınlar tarafından kapıyı çalmak için kullanılıyor. Evde yaşayanlar tokmağın sesinden gelenin erkek mi kadın mı olduğunu anlıyor. Bu uygulama, mahremiyeti muhafaza etme düşüncesinden kaynaklanıyor. Evlerin dış kapılarının çoğu ya ağaçtan ya da çelikten yapılmış. Kapılar üzerinde simetrik olarak yerleştirilmiş altın kabartmalı şekiller göze çarpıyor. Kapı kilitleri de, kapı kanadının üzerinde değil, tepe kısmında yer alıyor.
Yezd’de klasik iki katlı bir evin içine girildiğinde, ortada üzeri gökyüzüne açılan bir avlu göze çarpıyor. Avlunun dört bir yanında küçük odalar yer alıyor. Dar kapı girişinden geçtikten sonra, kendinizi aydınlık ve ferah bir sofada buluyorsunuz. Bu evler içinde “Hane-i Laria” özellikle ilgi çekiyor. Laria, Yezd’de belli bir bölgede yaşayan halka verilen isim. Hane-i Laria, bu yöreye mensup hane halkının yaşadığı bir mekan. Büyükçe bir avlusu bulunan bu evin ortasında birçok evde olduğu gibi, bahçe içinde bir havuz var. Gezimiz sırasında çayhane olarak kullanılan başka bir eski İran evinde gördüğümüz rengarenk çaydanlıklar, el emeği seramikler ve ağaç işçiliği eserleri ve üzerinde oturulup çay içilen tahtlar da dikkatimi çekiyor.
Şehri adımlarken, neredeyse her gezdiğimiz yerde karşımıza çıkan “badgirler”den bahsetmezsek bu yazı bir ayağı kırık masa gibi devrik kalır. “Badgir”i, yazın sıcak günlerinde iç mekanları ve ambarları soğutmak amacıyla kullanılan rüzgar kulesi olarak tarif etmek yanlış olmaz herhalde. Çoğu badgirin alt tarafında ambarlar yer alıyor. Daha çok kümbeti andıran bu ambarların bazılarının üzerinde birkaç badgir bulunmakta. Şehri adeta bir baştan bir başa kuşatan badgirler, yıllardan beri özellikle yaz aylarında yiyeceklerin muhafaza edilmesi ve insanların rahatlaması açısından önemli faydalar sağlıyor.
Yezd’de mutlak görülmesi gereken bir tarihi yapı da Emir-i Çakmak. Sahip olduğu yüksek ve görkemli giriş kapısı, önündeki açık alanı ile kendine yakışır bir üne sahip olan bu çifte minareli yapı, eski zamandan bu yana şehrin giriş kapısı olarak kabul edilmekte ve Şiraz’da gezdiğimiz Darvaze-i Kuran’a benzemekte. İçeri girip dik merdivenleri çıktığınızda, buraya neden şehrin giriş kapısı dendiğini daha iyi anlıyorsunuz. Emir-i Çakmak şehrin adeta tam ortasında kalıyor. Minareye çıkar tarzda yapılmış dar aralıktaki merdivenleri kullanıp tepeye çıktığınızda manzara iyiden iyiye güzelleşiyor. Buradan Yezd’in tarihi dokusuna gözlerinizle dokunma şansına sahip oluyorsunuz. Bu yapının hemen sol tarafında ise Emir-i Çakmak Camisi yer alıyor.
Pazar Yerleri ve Konaklama Mekanları
Biraz da size Yezd’in pazarlarından bahsedeyim. Pazarların çoğu Emir-i Çakmak’a yürüme mesafesinde. Bazaar-ı Asli, diğer şehirlerde gördüğüm pazarlardan pek farklı olmasa da, kuyumcuların fazlalığı dikkat çekiyor. Rehberimiz bunun nedeninin, Yezd’li kadınların altına olan merakından kaynaklandığını söylüyor. Yezd’li bayanlar çok güzel olmadıkları için, bu eksikliklerini ellerini kollarını altınla süsleyerek gidermeye çalışıyorlar. Açıkçası bu kısa süre içinde benim de tesbitim bu yönde. Tabii bu durumda Yezd’li erkekler de ellerine geçen parayı altına yatırıyorlarmış. Sarraflar dışında pazarda özellikle halı ve bakır satılan dükkanlara rastlamak da mümkün.
Bazaar-ı Asli’ye yakın başka bir pazar da Penjab Bazaar. Sıradan bir pazar görüntüsü veren bu mekan, hem Tahran hem de Şiraz ve İsfahan’da gördüğüm pazarlardan daha sıcak geliyor bana. Belki bunda, açlığımı bastırmak için fırından alıp gevrek gevrek yediğim susamlı sıcak lavaş ekmeğinin payı büyük. Diyebilirim ki, İran’a geldiğimden bu yana, unu bu kadar lezzetli ekmek yediğim başka bir yer olmadı. Ayrıca, pazarlarda karşılaştığım insanlar diğer şehirlerdekinden farklı olarak fotoğraflarının çekilmesine tepki göstermiyorlar. Tavırları daha sıcak ve hoşgörülü.
Yezd’de konaklama yapılabilecek otellerin birçoğu, eski Yezd evlerinden otele dönüştürülmüş. Bu otel tarzında, evin ortasında üstü açık büyük bir avlu, avlunun ortasında da bir havuz bulunuyor. Tajad all Mamalek gibi bazı otellerin avlusunun üzeri büyük bir branda ile kapatılmış durumda. Genellikle bu kısım restaurant veya otantik bir çay bahçesi olarak kullanılıyor. Bu tarzın en güzel örneklerinden biri Lale Oteli. Son derece başarılı bir şekilde yapılan restorasyon çalışmaları sonucu, konuklara otelin avlusunu çevreleyen odalarda kalma imkanı sağlanmış. Otel gayet temiz ve şehir merkezine yakın bir yerde bulunuyor.
Şehir içinde konaklama yapılabilecek otellerden biri de Penjab Bazaar’ın içinde yer alan ve yaklaşık 200 yıllık bir geçmişe sahip olan, eski bir İran evinden otele dönüştürülmüş Tojad all Mamalek. Pazar içinde, dar bir sokak arasında yer alan otelin avlu kısmında çayhane ve restaurant yer alıyor. Avluyu çevreleyen odalara numara yerine, İran tarihinde önemli yer tutan Firdevsi, Hafız, Sadi gibi ünlülerin isimleri verilmiş. Otelin orijinal bölümlerinde biri de resepsiyon kısmı geçilerek, dar merdivenler yardımıyla ulaşılan “badgir” bölümü. Dar kapıdan geçerek terasa çıktığınızda, şehrin yatay bir şekilde uzanan ve badgirler ile tarihi mimarinin izlerini taşıyan otantik görüntüsü karşılıyor sizi. Terasın hemen yanı başında, din eğitimi yapılan bahçe içine iki katlı, çok odalı bir okulun görüntüsü dikkat çekiyor. Şehir içinde kalınabilecek başka bir otantik mekan da Han Kaşhane Hotel.
Devlet Abad Külliyesi ve Nakl Fantazisi
Yezd’de gezilmesi gereken yerlerden biri de “Devlet Abad”. Han tarafından zamanında saray olarak yaptırılmış olan bu tarihi külliye çok güzel bir bahçe içinde yer alıyor ve çeşitli bölümlerden oluşuyor. Bahçenin sağında ve solunda üzüm asmaları yer alıyor. Bahçenin ortasında ise yaklaşık 150 metre uzunluğunda dar-uzun bir havuz bulunuyor. Havuzun sağında ve solunda, insanların oturup çay-kahve içip sohbet edebileceği yüksek tahtlar yer alıyor. Mevsim kış ve aylardan Aralık olduğu için bahçedeki koruklar kurumuş durumda. Ama bu görüntü bile fotoğraf tutkunları için heyecan verici. Bahçenin içinde, koruklar dışında nar ağaçları da var. İnsan ister istemez bahar ve yaz aylarında buranın tadına doyum olmayan görüntüsünü hayal etmekten ve buraya gelmeyi tekrar planları arasına almaktan kendini alamıyor.
Sarayın dışını böylece methettikten sonra biraz da içinden bahsetmek istiyorum. Kırmızı, yeşil, mavi renklerin süslediği vitraylar, tavan süslemeleri, kapılardaki ağaç işçiliği görülmeye değer. Özellikle iç kubbeyi süsleyen simetrik motifler sanat tarihine ilgisi olanlar için kaçırılmaması gereken cinsten. Ayrıca burada ilk defa bir badgirin iç yapısını aşağıdan yukarıya doğru görme şansı buluyorum. Badgirin alt kısmı 6-7 üçgene ayrılmış bir daire şeklinde yapılandırılmış. Her üçgende, yukarıdan aşağıya doğru hava akımı geliyor. Badgirler altında yürüdüğünüz zaman rüzgarın ürpertisini iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Üçgenlerin birkaçının içinde lamba görevi gören, eskinin uzun kulplu maşrapalarına benzeyen bir cisim bulunuyor. Bu cisim, karanlıkta aydınlatma yapmak amacıyla kullanılıyor.
Tarihi mekanları gezmeye devam ediyoruz. Şimdiki durağımız çifte minareli Mescid-i Camii. Caminin içinde ibadet yapılmıyor, sadece turistik amaçlı ziyarete açık. Tam ortasında durup ayağınızı yere vurduğunuzda akustik özelliği ortaya çıkıyor. Mavi renkli motiflerin zikzaklı süslemeleri İsfahan’da gezdiğimiz Mescid-i İmam ile aynı. Ancak İsfahan’daki camileri gezdikten sonra buradakiler biraz yavan geliyor insanın gözüne. Yezd’de gezilmesi önerilen turistik mekanlardan biri de İskender Hapihanesi. Zamanında Büyük İskender’in mahkumları hapsetmek için kullandığı bu mekanda bugün maalesef görülecek fazla bir şey kalmamış. Başka bir tarihi mekan ise Hamam-ı Han. Eskiden Han’ın hamam olarak kullandığı bu mekan, aslına uygun olarak yapılan restorasyon sonrasında günümüzde çayhane ve restaurant olarak işletiliyor. İçinde küçük, ama şirin bir havuzun bulunduğu bu hamamda sedirlere kurulup yorgunluk atabilirsiniz.
Yezd’de dikkati çeken bir başka şey de, şehrin farklı yerlerinde karşımıza çıkan “Nakl”. Ağaçtan yapılmış bir binek aracı olan Nakl, üzeri kırmızı-beyaz renkli örtülerle süslenerek 9-10 Muharrem tarihlerinde Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in şehit edilmesine istinaden, içine 100-150 kişi binerek meydanlarda dolaştırılıyor. Aracın ön ve arka tarafı açık, yan tarafları ise kafes şeklinde örülmüş durumda. Bu hali ile, Orta Çağ döneminde köleleri taşıyan ilkel binekleri hatırlatıyor bana.
Sessizlik Kuleleri ve Zerdüşt Gelenekleri
Yezd’de son uğrak yerimiz “sessizlik kuleleri” veya Farsça ifadesi ile “Dahme”. Burası, yaklaşık 30-40 yıl öncesine kadar Zerdüştlerin ölülerini getirip bıraktıkları yüksekçe bir tepede yer alan gizemli kuleler. Gezdiğimiz yerde birbirlerine karşılıklı bakan kale burcu şeklinde yayvan iki kule bulunuyor. Kulelerin olduğu yere çıkmak için 10-15 dakikalık bir tırmanış yapmanız gerekiyor. Tepe dik ve yol kayalık olduğundan dikkatli olmanız gerekiyor. Zerdüştler 30-40 yıl öncesine kadar ölülerini buraya bırakır ve onları akbabaların yemesini beklerlermiş. Bu şekilde kutsal saydıkları toprağı ölüleriyle kirletmek istemezlermiş. Kulelerin tam ortasında bu amaçla kullanılan büyük çukur, bugün de hala taşlarla doldurulmuş bir şekilde muhafaza ediliyor. Gün batımına yakın burayı ziyaret ederseniz, dağların ardında oluşan muhteşem görüntüyü kadrajınıza taşıyabilirsiniz.
Sessizlik Kuleleri’nin eteğinde ise, serpiştirilmiş şekilde yer alan harabeye dönmüş evler dikkat çekiyor. Bu mekanlar, zamanında uzak yerlerden ölülerini buraya taşıyan insanların dinlenmek amacıyla kullandıkları kervansaraylar konumundaymış. Diğer bir ifade ile, insanlar burada soluklandıktan sonra, ölülerini kulelere taşır, dönüşte de bu evlerde tekrar dinlenip geri dönerlermiş. Bugün ise, geçmişten bugüne kalan 4-5 evin tamamı terkedilmiş harap bir durumda.
Bu evlerin hemen biraz ilerisinde ise, Zerdüştlerin 30-35 yıldan beri ölülerini defnettikleri asri bir mezarlık bulunuyor. Özellikle İran devriminden sonra, Zerdüştlerin ölülerini sessizlik kulelerine defnetmelerine izin verilmediğinden, onlar da artık ölülerini, Müslümanlar gibi toprağa defnediyorlar. Mezarlığı gezerken özellikle iki husus dikkatimi çekiyor. Bunlardan birincisi, hemen hemen her mezar taşının üzerinde Zerdüşt dininin üç prensibinin yazılı olması ve “Furuhar” sembolünün bulunması. İkincisi ise, birçok mezarın üzerinde, yarım limon, portakal kabuklarının bulunması. Hatta bir mezarın üzerinde, uzunlamasına kesilmiş bir salatalık dilimi ve onun üzerinde tütsü yakmak için kullanılan bir çubuk bile var. Nedenini sorduğumda, bunların kurdun kuşun istifadesi için bırakıldığı söyleniyor, tıpkı bizde mezarlıklarda kuşların su içmesi için yapılmış tas biçimindeki çukurlar gibi. Zerdüşt Mezarlığı’ndaki kabirlerin bir başka özelliği de, İslam dinindeki uygulamanın tersine ölülerin ayaklarının Kıbleye karşı gelecek şekilde yerleştirilmiş olması. Mezarlıkta ayrıca, İran-Irak savaşı sırasında şehit düşenlerin anısına dikilmiş bir de anıt mezar var
Yezd Tatlıları ve Lezzet Durakları
Yezd tatlıları ile ünlü bir şehir. Bu tatlıların başında baklava, kuttab, kek Yezdi, helva erdi geliyor. Tatlarına baktığınızda ise, daha fazla yiyesiniz geliyor her birinden. Ancak buranın baklavası, Türk baklavasından farklı. Tadı ve görütüsü daha çok, içine her neviden birşeyler karıştırılmış ufak lokum tanesini andırıyor. Kek Yezdi ile kuttab ise gerçekten de tatmaya değer.
Yezd’de gidebileceğiniz en güzel restaurantlar, otantik bir atmosferi olan Moshir all Mamalek (Memeleketin Mareşali) ile, daha modern bir görüntüye sahip Zeytoon Resturant. Özellikle Zeytoon Restaurant yabancıların damak zevkine hitap eden yemekler sunuyor. Bu konuda İspanya’dan da ödül kazanmış. Biz de öğle yemeğini burada yiyoruz. Ancak bu mekanların her ikisinde de, Yezd’e özgü yemeklerden ziyade, ağırlıklı olarak İran’ın klasik kebapları sunuluyor.
Artık dönüş zamanı. Tüm gün bizi gezdiren taksi şoförü ısrarla evinde çay içmeye davet ediyor bizi. İkramını kıramayarak bir saatliğine de olsa evine konuk oluyoruz. Küçük dairesinde büyük bir misafirperverlik ile ikram ettiği çayı, kıtlama şeker eşliğinde yudumlarken, koşturmaca ile geçen günün yorgunluğunu bir nebze de olsa atıyoruz üstümüzden. Çayımızı içtikten sonra havalimanına doğru yol alıyoruz. Yezd’i sadece bir gün gezmiş olmanın burukluğu var içimde. Bunda en büyük etkenlerden biri de, Yezd’e 60-70 km mesafede bulunan Chaq Chaq, Abarqu gibi yerleri görememiş olmamız. Bizden sonra Yezd’i gezmeye gelecek dostlarımıza burada mutlak 2 gün geçirmelerini tavsiye etmeden de geçemiyorum.
Uçağımız tekerleklerini yavaş yavaş döndürmeye başlarken, Yezd hakkında anlatılanları ve halkının mütevazi konukseverliğini yaşamış olmanın gururu var yüreğimde. Pistle temasımız kesilirken kalbimin bir parça Yezd’in ıssız çöl topraklarına bırakıyorum. Aklımda Yezd’e tekrar gelebilmek fikri, dudaklarımda ateş renkli bir tebessümle bakıyorum şimdi şehre…
Doç.Dr. Mustafa K. YILMAZ
25/05/2007