Mustafa Kemal Yılmazhoşgeldiniz
Kişisel web sayfasına hoşgeldiniz

Masoleh – Hazar Denizi Kıyılarındaki Çamlıhemşin

Masoleh – Hazar Denizi Kıyılarındaki Çamlıhemşin. Günübirlik geziler her zaman ilgimi çekmiştir. Her seferinde sizi doğanın içinde saklı kalmış başka bir bahçeye davet eder. Her ne kadar yolculuklar sabahın erken saatinde başlayıp gece geç saatlerde sona erse de, bu uykusuzluğa değer çoğu zaman. Buna bir de turlarda tanışılan kişilerle kurulan yeni dostluklar eklenince, insan bir sonraki turu iple çeker olur.

İran’da, görev yaptığım süre içinde hiç bir günü boşa geçirmeme çabası içinde olan ben, Cuma günü başkent Tahran’da her yer kapalı ve gezme imkanım sınırlı olduğundan, Perşembe gününden şehir dışına çıkmaya karar veriyorum. Tercihim Hazar Denizi kıyılarının iç kısmında yer alan ve Tahran’a 6-7 saat mesafede bulunan Masoleh. İran’da bu tip günübirlik turlar düzenleyen çok sayıda seyahat acentası var. Biz de İranlı arkadaşım Ali Rıza ile birlikte, yerel bir seyahat acentası üzerinden tur için kaydımızı yaptırıyoruz. Sabah erkenden yola çıkacağımız için, akşam sohbeti kısa kesip, çok geç saate kalmadan istirahate çekiliyoruz.

Ertesi gün sabah saat 4:30’da uykulu gözlerle de olsa ayaktayız. Taksi ile otelden ayrılışımızla birlikte yolculuk başlıyor. Tur otobüsünün başına geldiğimizde, bizim dışımızda sırt çantaları ile dolaşan birkaç kişiyi daha bekler buluyoruz. Caddeleri temizleyen arazözler dışında sokaklar bomboş. Tahran’ın gündüzü o kadar kalabalık ve kaotik ki, gece şehri bu kadar sessiz ve sakin görmek sıra dışı geliyor. Saat 5.30’a yaklaşırken, diğer yolcularla birlikte biz de otobüsteki yerimizi alıyoruz. Tura katılanların çoğu genç. İyi bir tahminle yaş ortalaması 30-35 civarında. Otobüsün içinde bir canlılık hakim, herkes kıpır kıpır. Bu yolculukta İran gençliğinin nabzını tutma şansını yakalayacağım için içten içe seviniyorum.

Nihayet otobüs hareket ediyor. Sokak lambalarının aydınlattığı ıssız caddelerde yol almaya başlıyoruz. Havaalanı yolu üzerinde bulunan ve şehrin simgesi olarak kabul edilen Azadi (Özgürlük) Meydanı’nı geride bırakarak, Şah Rıza Pehlevi zamanında yapılmış olan toplu konutların yükseldiği bölgeye geliyoruz. Dış cephesi gri renkli bu çok katlı konutların özelliği, uçakla üzerinden geçildiği zaman, Farsça “Yaşa Şah” yazısının okunuyor olması. Firavunluğun modernize edilmiş şekli diye düşünmeden edemiyor insan. Otobüs yeni yolcularını alırken, şehrin öteki ucunda, karanlığın içinde sivrilerek yükselen Tahran’ın en yüksek binası Milat Tower  göze çarpıyor.

Tur otobüsü son yolcularını, şehrin batı yakasında bulunan şehirlerarası otogardan alıyor. Buradan, ülkenin dört bir yanına otobüsler kalkıyor. Mimari yapısı, seyahat acentalarının yerleşimi ve insan kompozisyonu ile bu mekan bana, İstanbul’daki Esenler Otogarı’nı anımsatıyor. Tek farkı, peronlarda hareket etmek üzere bekleyen otobüslerin çoğunun Man veya Mercedes Benz değil, Volvo marka olması. Şah döneminde Fransa’dan getirilmiş metro vagonlarını, Tahran caddelerini istila eden Peugeot marka arabaları ve İsveç marka yolcu otobüslerini düşününce, İran’a siyasi açıdan kök söktüren Avrupa ülkelerinin ticari alandaki ikiyüzlülüğünü takdir etmeden geçemiyorum!

Gezmek Bahane, Eğlence Şahane

Hava aydınlanmaya başlarken, Tahran’ı arkamızda bırakıyoruz. Sabahın alaca karanlığında yola çıktığımız ve o saatten bu yana hiç bir şey yemediğimiz için karnımız iyice açıkmış durumda. Rehberimiz de bunun farkında olacak ki, ilk molamızı sabah saat sekiz gibi, yol üzerinde mütevazi bir kır lokantasında veriyoruz. Aylardan Kasım olmasına rağmen, hava günlük güneşlik. Kahvaltıda sahanda yumurta, sert lavaş ekmeği ve demli çay var. Hepsini afiyetle yiyor ve yeniden yola koyuluyoruz.

Masoleh, İran’ın kuzeyinde, Hazar Denizi kıyılarının iç tarafında kalan, özellikli mimari dokusu nedeniyle korumaya alınmış bir yerleşim birimi. Yol üzerinde, önce zeytin yetiştiriciliği ile ünlü Gasvin’den geçiyoruz. İran’da hem marketlerde hem de sofralarda daha çok yeşil zeytine rastlıyorum. Ülkede zeytinciliğin yeteri kadar gelişmemiş olması nedeniyle, zeytinyağı en pahalı ürünler arasında yer alıyor. Tura katılanlar, dönüş yolunda Gasvin’den tekrar geçerken zeytinyağı tenekelerini yükleniyorlar, tıpkı bizim Ayvalık gezisi dönüşünde yaptığımız gibi.

Gasvin’den sonraki mola yerimiz Manjin. Buraya, çevresinde elektrik üretiminde kullanılan çok sayıda rüzgar türbini bulunduğu için “Rüzgarın Kasabası” da deniyor. Kasabanın hemen çıkışında yapay bir göl yer alıyor. Bu molada, yaşlı bir amcadan 6000 Riyale yarım kilo siyah kuru üzüm alıyorum. Tadı, en az babamın Niğde’den getirdiği kuru üzüm kadar leziz. Mola sonrası, herkes satın aldığı meyve, kuruyemiş ve tatlıları birbirine ikram etme yarışı içinde.

Manjin’den yaklaşık 1.5 saat yolculukla önce Raşit, daha sonra da Fümen Kasabası’na geliyoruz. Masoleh’e gelmeden önce son uğrak yerimiz Dilan Kasabası. Buradan geçerken kendimi adeta Doğu Karadeniz bölgesindeki yaylalardan birinde dolaşıyor hissediyorum. Karlı dağlar boyunca uzanan sık çam ağaçlarıyla kaplı yemyeşil ormanlar, kayaların arasından akan şırıl şırıl dereler ve kuş sesleri. Hepsi de insana huzur veriyor.

Masoleh’i anlatmaya geçmeden önce, sizinle otobüs içindeki yolculuk atmosferini paylaşmak istiyorum. Uzun zamandır hiç bu kadar hareketli, müzik, dans ve enerji dolu günübirlik bir tura katılmadığımı itiraf etmeliyim. Yolculuğun başlamasıyla sabahın ilk ışıkları ile birlikte start alan yüksek desibelli müzik ve modern-otantik tarzda yapılan dans figürleri Masoleh’in girişine kadar durmak bilmiyor. İran’da günlük yaşamda insanların dans etmesi ve eğlenmesi yasak. Bu nedenle, yolculuğa katılan gençlerin çoğu, dışarıdan görünmemek için otobüsün perdelerini kapatıp, dar koridorda dans ederek hünerlerini sergilemek ve kurtlarını dökerek rahatlamak peşinde. Renkli elbiseler giymiş, başları yarı açık yarı kapalı, esmer güzeli Azeri kızların, dans ederken yaptıkları zarif el figürleri görülmeye değer.

İran’da kadın sanatçıların şarkı söylemesi yasak. Bu nedenle, kaset ve CD’leri el altından dolaşıyor. Yolculuk boyunca, videodan çok sayıda İranlı kadın sanatçının, bizdekileri aratmayan tarzda çekilmiş kliplerini izliyoruz. Bu kliplerin çoğu ya ABD’de ya da Fransa, Almanya gibi Avrupa ülkelerinde çekiliyor. Aslına bakarsanız bu tip turlar, gerçekte eğlence yasağını aşmak için düzenleniyor, gezmek ise işin bahanesi. Bu açıdan bakıldığında, İran’da hüküm süren resmi anlayışın, halk ve özellikle de gençlik üzerindeki yansıması çok farklı. Bu etkinin zaman zaman dejenere edici nitelikte olduğunu söylemek de pek yanlış olmaz.

Hem Türk ve hem de turdaki tek harici misafir olduğum için özel bir ilgiye mazhar oluyorum. Sürekli “dans dans” nidaları ile dar koridorda dans etmeye davet edilsem de, her seferinde yerim dar diyerek işin içinden sıyrılıyor ve onları alkışlamak ve şarkılarına eşlik etmekle yetiniyorum. Çat pat Türkçe konuşabilen Azerilerin bana gösterdiği ilgi ve duygu ve düşüncelerini paylaşma çabaları görülmeye değer. Benimle sohbet edenlerin bazısı Azeri Türkü, bazısı ise Kürt. Ama hepsi de içten ve cana yakın. Türkiye’den kilometrelerce uzakta olsam da, Türk kökenli insanlara yakınım burada.

Yolu yarıladığımız bir noktada otobüste şarkı söyleme yarışması düzenleniyor. Bu vesile ile bir kez daha Azerilerin sesine ve lehçesine hayran oluyorum. Aslına bakarsanız İran müziği ses tınısı ve ritim karakteri olarak Türk müziğine çok benziyor. Sıra bana geldiğinde, herkes ne yapacağımı merak ediyor. Pas geçtiğimi düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Tüm yeteneğimi ortaya koyarak, bed sesimle de olsa, İbrahim Tatlıses’den “Mavi Mavi Masmavi” şarkısını söylüyorum. Hak etmesem de büyük alkış alıyorum. İranlılar, başta İbrahim Tatlıses, Mahsun Kırmızıgül, Ebru Gündeş, Emrah, Mustafa Sandal, Sibel Can, Seda Sayan ve Tarkan olmak üzere birçok Türk şarkıcısına hayran. Kasetleri yok satıyor. Bu abartılı hayranlık, içinde çok samimi duygular ve anavatan özlemi taşıyor. O kadar ki, birçok kişi bana, başta Ebru Gündeş ve Sibel Can olmak üzere Türk şarkıcıların özel hayatları hakkında sorular yöneltiyor. Tura katılan kızların bir kısmı da kaş-göz makyajları ve mimikleri ile onlara benzeme çabası içinde olduklarını gösteriyorlar.

Hazar Denizi Kıyısından İçeru Masoleh

Dans, müzik, şamata, gırgır derken, yaklaşık 7 saatlik bir yolculuktan sonra Masoleh’deyiz. Her tarafımız uyuşmuş bir halde otobüsten iniyoruz. Hava tertemiz ve her taraf yemyeşil. Bölgeyi gezmeye başlamadan önce, derenin kıyısına konuşlandırılmış ahşap bir otelin lokantasında, tahta masalar üzerinde bize ikram edilen öğle yemeğini yiyoruz. Herkes kebap-pilav tercih ederken, ben alabalık yemeyi seçiyorum. Ayder Yaylası’nda yediğim kadar lezzetli olmasa da, balığın tadı yine de güzel. Karnımız tok, arkamız pek olduğu için artık gezmeye başlayabiliriz.

Doğu Karadeniz’in yaylalarını andıran bir bitki örtüsüne sahip olan Masoleh, koruma altına alınmış evler topluluğunu içinde barındıran, dağların yamacında kurulmuş bir yerleşim birimi. Geçmişi 500 yıl öncesine kadar dayanıyor. İki katlı ahşap-kagir evlerin en önemli özelliği, bir evin terası ile diğer evin balkonunun karşı karşıya bakar konumda olması. Bu durum, yörede yaşayanların sürekli bir kaynaşma içinde olmasını sağlıyor. Yaz-kış yemyeşil olan bölgede evler taraça sistemi ile yamaçlara doğru yapılmış. Dik merdivenleri tırmanarak yukarı kısımda bulunan evlere ulaşmanız mümkün. Düz şekilde yapılmış ve zemini yer yer yosun tutmuş evlerin teras kısmına çıkıp etrafa baktığınızda, karlı dağların eteklerinde salınan sık ve yemyeşil ormanları seyretmeye doyamıyorsunuz.

Masoleh’in merkezinde, dar-uzun bir sokak arasında uzanan yerel pazarda, taş fırından bıçakçıya, potin yapan dükkandan bakırcıya kadar farklı meslek erbabı ile karşılaşmanız mümkün. Dükkanlarda satılan malların bir kısmı tamamen turistlere yönelik. Taş fırında pişirilen ve kokusu hala burnumda tüten tahinli çöreklerin tadı ise ağzınıza layık. Pazarın hemen sağ tarafında, doğa manzaralı çay bahçeleri yer alıyor. Biz de tahinli çöreklerimizi alarak, bu çay bahçelerinden birine oturuyor ve manzaraya karşı çay keyfi ile yorgunluk atıyoruz.

Yörede yaşayan insanların bir başka özelliği de, doğa ile içiçe olmalarına rağmen, hemen hemen hepsinin evlerinin veya pencerelerinin önünde teneke kutular içinde çiçek yetiştiriyor olmaları. İnsanların kendi yaşam alanlarına gösterdikleri bu özene saygı duymamak elde değil. Yerel halk daha çok tarım ve el sanatları ile uğraşıyor. Birçok evin önünde, Anadolu kasabalarında rastlamaya alışık olduğumuz türden görüntüler hakim. Özenle örülmüş renkli yün çoraplar, eldivenler, patikler, saç bandajları turistler tarafından alınmayı bekliyor. Fotoğraflarının çekilmesine çok sıcak bakmasalar da, yerel giysiler içinde evlerinin önünde fotoğraf çektirmeniz için size teklifte bulunmaktan da geri durmuyorlar. Tabii ücreti mukabili.

Masoleh küçük bir yerleşim birimi. Bu nedenle, tepelere doğru uzanan evler dışında çok fazla gezilip görülecek bir yeri yok. Karlı dağlara tırmanıp zirve yapma gibi bir sevdanız yoksa, burayı gezmek için 2-3 saat ayırmanız yeterli. Biz de öyle yapıyor ve saat iki gibi terk ettiğimiz tur otobüsüne, öğleden sonra saat beşte tekrar binerek dönüş yoluna koyuluyoruz. Mevsim kış olduğundan hava erken kararmaya başlıyor. Masoleh’in virajlı yollarını arkamızda bırakırken, güneşin dağların ardına çekilişini ve gökyüzünde bıraktığı kızıllığı seyre dalıyorum.

İstanbul Bedava Tur Kazandırıyor

Tahran’a dönüş yolunda, otobüsün içinde yine dans, müzik ve eğlence var. Atmosfere iyice ısınıyorum. İranlı bir gençle birlikte mikrofondan söylediğim İbrahim Tatlıses’in “Allahım, Neydi Günahım” şarkısı alkış alıyor. Gelişte olduğu gibi dönüşte de yarışma düzenleniyor. Bu sefer konu, Farsça göz anlamına gelen “Çeşm” kelimesi ile cümle kurmak. Ben de yarışmaya, Fatih Sultan Mehmet’in Amasra için söylediği meşhur “Çeşm-i Cihan Amasra” cümlesini değiştirerek katılıyorum: “Çeşm-i Cihan İstanbul”. Yarışma bitiminde, kurduğum cümle nezaketen de olsa birinci seçiliyor. Ödül, İran içinde bedava günübirlik bir tur. Alkışlar benim için. Usulden bir teşekkür konuşması yapıyor, bu vesile ile seyahatten ve onlarla birlikte vakit geçirmekten aldığım keyfi paylaşıyorum. Bununla birlikte, ne yazık ki şehirlerarası yolculuk yapıp İran’ın farklı bölgelerine gitmekten, kazandığım bedava sehayat imkanını kullanma fırsatı bulamıyorum.

Gece saat 10’a doğru yaklaşırken, ben de dahil herkesin kafası yorgunluktan yavaş yavaş koltuğa düşmeye başlıyor. Gidişi altı, dönüşü yedi saat süren uzun, yorucu ama bir o kadar da keyifli yolculuk sona erip Tahran’a geldiğimizde saat gece yarısını biraz geçiyor. Oteldeki tek göz evimden içeri adımımı atarken, kulağımda hala otobüste aralıksız çalan müziğin uğultusu ve şarkı sözleri var. Yorgun bir şekilde yatağa uzanırken, yüreğim müziğinin ritmi ile keyifle çarpıyor.

Doç.Dr. Mustafa K. YILMAZ
15/06/2007

İlgili Yazılar

Yazılarım

İznik – Çini Motifleri İle Süslü Tarih İzleri

Doğanın kış uykusundan uyandığı, ilkbaharın rengarenk çiçekler ile ağaçların dallarını süslediği Nisan ayında, ara...

Tokat – Karadenizden İç Anadoluya Uzanan Zümrüt Yeşili Bir...

Yazın bu sıcak günlerinde herkes tatil için Ege ve Akdeniz Bölgesi’ndeki tatil beldelerine akın...

Marmara Adası – Çınar Ağaçlarının Gölgesinde Ada Sefası

Çoğumuz için adalar, yazın sıcak günlerinde serin bir deniz esintisinin ferahlığını hissedebileceğimiz, trafik gürültüsünün...

Erzurum – Dadaş Ellerinde Yaz Sefası

Kadim çocukluk arkadaşımla birlikte yazın bunaltıcı sıcaklarından kaçmak için nereye gidelim diye düşünürken,Dadaşlar Diyarı...

Pamukkale / Denizli – Anemonların Kucağında Uzanan Bir Asil...

İlkbahar yağmurlarının hayat verdiği doğanın kucağında, pembe-beyaz perçemlerini aralayan çiçeklerin yeşilin binbir tonu ile...

Kütahya – Frig Vadisi’nin Çintemanisi

Tebdil-i mekanda ferahlık olsa da, bazen iş seyahatleri birbirinin peşi sıra gelince sıkıntı verici...

Kategoriler

Yorumlarınız