Mustafa Kemal Yılmazhoşgeldiniz
Kişisel web sayfasına hoşgeldiniz

Kahire – Nil Nehri Kıyısında Uzanan Bir Medeniyetler Beşiği

Yurtdışına seyahat ettiğim zamanlarda, genellikle gittiğim ülkede gezilesi tüm şehirleri dolaşmak, eksik bir yer bırakmamak isterim. Ama bu defa, zengin bir kültür ve tarih mirasına sahip olan Mısır’a yapacağım seyahati sadece Kahire ile sınırlandırmak ve Nil Nehri üzerinde daha uzun soluklu ayrı bir gezi yapmak kararı ile yola çıkıyorum. Geçmişte Ramseslerin, Kleopatraların yaşadığı bu ülkeye doğru yola çıkarken, zihnimde Mısır tarihinin yorulmaz araştırmacısı Turgay Tuna’nın kaleminden çıkan “Ahlan ve Sahlan Kahire” kitabının satırları, gözbebeğimde ise televizyon ekranlarından izlediğim belgesellerdeki karakterlerin görüntüleri uçuşuyor.

Uçağımızın kalkışına 2 saat kala havalimanına gelmiş olmamıza rağmen, yaz sezonunun sonu ve Ramazan ayının başlangıcı olması nedeniyle, yabancı turistlerin ve gurbetçilerin ülkelerine geri dönüş için yaşadıkları telaşlı koşuşturma ve yoğunluk sonucu uçağa kılpayı yetişiyoruz. İstanbul-Kahire arası uçak ile 2 saat. Mısır ile Türkiye arasında saat farkı yok. Seyahat esnasında, yanımda oturan Mısırlı genç bir gazeteci olan Muhammed’den Kahire hakkında ilk bilgileri alıyorum. Nihayet, saat 10:40’da havalanan uçağımız öğleden sonra saat 13:00 gibi Kahire Havalimanı’na iniş yapıyor. Uçağın kapısından dışarı adımımızı atar atmaz bir alev çarpıyor yüzümüze. Belli ki dışarıda hava çok sıcak. Havalimanı uluslararası niteliği itibariyle yetersiz bir görüntü veriyor. Şimdilerde ise buraya TAV şirketi tarafından modern bir havalimanı yapılıyor. Pasaport kontrolünden geçmeden önce ilk 100 dolarlık banknotlarımızı bozduruyor ve Mısır Poundlarını cüzdanımıza yerleştiriyoruz. Mısır’ın para birimi Pound. 1 Dolar 5.37 Pound ediyor. Havalimanı dışında dövizinizi oteller veya döviz büfelerinde de bozdurabilirsiniz. Döviz kuru hemen hemen her yerde aynı.

Pasaport kontrolü çıkışında, uçakta sohbet ettiğimiz Muhammed’in valizi bir türlü gelmek bilmiyor. Bizim başımıza böyle bir olayın gelmediğine şükrederek dışarı çıkmaya yelteniyoruz ki, daha adımımızı dışarı atamadan taksi simsarları etrafımızı sarıyor. Hepsi farklı ağızdan bizi ele geçirmeye uğraşırken, biz saf saf Muhammed’in bize binmemizi tembihlediği 16516 numaralı, taksimetreli, sarı renkli taksilerden birini bulmaya çalışıyoruz. Bu çabamızdan sonuç alamayacağımızı anlayınca, taksimetresi olduğunu söyleyen 65-70 yaşlarında beyaz sakallı bir amcaya, biraz da güven telkin ettiği için inanıyor ve taksisine binmek üzere otoparka doğru yürümeye başlıyoruz. Ancak bu seçimimizde çok da isabet kaydetmediğimizi, Murat 124 stili, eski model siyah renkteki külüstür taksisini ve 1970’li yıllardan kalma taksimetresini görünce anlıyoruz. Biz valizimizi arabanın arka bagajına yerleştirmesini beklerken, o yaşından beklenmeyen çeviklikte bir hamle ile arabanın üst bagajına koyuveriyor. Hava sıcak ve yol yorgunu olduğumuz için durumu isteksizce de olsa kabulleniyoruz. Daha sonra öğreniyoruz ki, sarı taksilerin havalimanına girişleri yasak. Bu taksiler, ancak dışarıdan havalimanına yolcu taşıyabiliyorlar.

Havalimanından şehre doğru yol alırken, bitki örtüsü yeşilden bozkıra, binalar çok renkliden tek renkliye –açık kahverengine- dönüşüyor. Kahire’ye ilk kez gelenler için şehir, makyaj yapmamış bakımsız bir kadın görüntüsünde. İlerleyen günlerde de bu izlenimimiz fazla değişmiyor. Nihayet, 35-40 dakikalık bir yolculuktan sonra Nil Nehri kıyısında yükselen 30 katlı Grand Hyatt Cario Hotel’in önündeyiz. Otelimiz, Semiramis, Four Season gibi birçok beş yıldızlı otelin olduğu bir bölgede. Otelimizin en çarpıcı güzelliği ise, Nil Nehrinin hemen kıyısında yer alması ve 15. katta kaldığımız odadan Nil Nehri’nin ayaklarımızın altında salınıyor olması.

Mısıra Hayat Veren Bir Aşk Öpücüğü: Nil

Mısır’a gelinir de hiç Nil Nehri üzerinde bir gezintiye çıkılmaz mı? Biz de bu bilinçle hiç vakit kaybetmeden Nil Nehri’nde 2 saat sürecek olan mini bir tekne turuna iştirak etmeye karar veriyor ve ikindi vakti teknedeki yerimizi alıyoruz. Açık büfede sunulan ikramlardan hızlıca birer parça tattıktan sonra, sıcak hava yerini daha esintili bir iklime terk ederken güverteye çıkıp Nil’i doyasıya seyretmeye başlıyoruz.  Nil Nehri gerçekten de Mısır için hayati bir önem taşımakta. Tarihin babası Heredot’un da dediği gibi, “Nil olmasaymış Mısır olmazmış” gibi geliyor insana. Nil Nehrinin uzunluğu 6640 km ve kuzeyden güneye tüm ülkeyi katederek Akdeniz’e dökülüyor. Nehir, Mısır içinde çok uzun bir mesafe kat etmesine rağmen hiç bir kol almıyor. Nehir üzerinde yol alırken, beyaz, mavi, turuncu renkteki yelkenleri ile birçok küçük tekne de bize eşlik ediyor. Tekne gezintisine başlangıç noktamız olan oteller bölgesinde 30-40 katlı beş yıldızlı oteller ile City Tower gibi yüksek binalar boy gösterirken, sonrasında sağlı sollu dizilmiş boz renkli sevimsiz binalar karşımıza çıkıyor. Hemen hemen tüm binaların dış cephesi, sıcağın bunaltıcı etkisini bertaraf etmek için taktırılmış klimalarla kaplı.

Teknemiz Nil Nehri’nin mavi sularında salınırken demir konstrüksüyon kullanılarak yapılmış dört ayrı köprünün altından geçiyoruz. Hepsi de araç trafiğine açık. Nehir üzerinde yapılan ve 3-4 gün süren gezilerde kullanılan yandan çarklı, 3-4 katlı yolcu gemilerinin bazıları sahilde restaurant olarak kullanılıyor. Gündüzleri fazla müşterisi olmayan bu mekanlar, geceleri renkli spotları ve kıvrak nameleri ile Nile ayrı bir renk katıyor.

Gizemli Giza Piramitleri

Hiç şüphesiz Mısır denilince, Nil Nehri ile eşdeğerde akla gelen bir başka yer de Piramitler. Bir çoğunuzun hafızalarınızda tasavvur ettiğiniz gibi Piramitler şehrin dışında, çöl ortasında bir yerlerde bulunmuyor. Oteller bölgesinden hareketle, Piramitler Caddesi (Şari’a ül-Ahram) boyunca güneybatı yönünde gidildiğinde Giza Piramitlerinin sivri uçlu tepeleri ufukta beliriyor. Piramitlerin yakınına doğru yaklaşırken rehberimiz bize bir dizi bilgi veriyor. Aklımda kalan en dikkat çekici nokta ise, bu gizemli şaheserlerin piramit şeklinde yapılış nedeni. Nil Nehri havzasına akıp gelen ve burada biriken alüvyonların üst üste yığdığı çamur balçıklarının zaman içinde piramit görüntüsünü aldığına ve Güneş Tanrısı Ra’nın bu çamurların üzerine yumurtasını bıraktığına inanılıyor. Bir başka rivayet de, Güneş Tanrısı Ra’nın mezarların içinde yatan firavunları kutsaması için piramitlerin bu şekilde yapıldığı.

Mimari tasarım açısından piramitlerin taşıdığı özelliklerden biri de açısal eğimleri. Piramitler, bir binanın yıkılırken aldığı eğim derecesinde yapılmış. Giza Piramitlerinin en büyüğü ve ihtişamlısı olan Keops’da bu eğim 52 derece ile en mükemmel seviyesine ulaşırken, diğer iki piramidin eğim dereceleri büyükten küçüğe doğru sırasıyla 49 ve 46. Sahip oldukları bu özellik, piramitlerin yüzyıllar boyunca depremlere karşı nasıl bu kadar dayanaklı olarak ayakta kaldığını da açıklıyor. O zamanın teknolojisi düşünüldüğünde, piramitlerin sahip olduğu bu özelliklere insan bir kez daha hayran kalıyor. Giza Piramitleri, yüksekliği 70-130 metre arasında değişen üç piramitten (Keops, Kefren ve Mikerinos Piramidi) oluşuyor. Piramitleri oluşturan ve her birinin ağırlığı 2 ila 10 ton arasında değişen yarı boyumdaki taşların kavi yapısı ve bu taş blokların nasıl üst üste yerleştirildiği ise hala esrarını koruyor.

Giza Piramitleri arasında en görkemlisi, İ.Ö. 3. Yüzyılda yapılmış olan ve yapımı yaklaşık 30 yıl süren Keops Piramidi. Bu Piramidin üzerinde bulunan geniş ağızlı giriş kapısı günümüzde ziyaretçilerin girişine kapalı. Piramidin içini gezmek isteyenlerin içeri giriş yapabileceği, daha dar ağızlı bir başka kapı var. Keops Piramidinin içini gezmek isterseniz, Giza Piramitlerine giriş için ödediğiniz ücrete ek olarak kişi başı 100 Pound daha ödemeniz gerekiyor. Bu ücret Kefren Piramidi için ise kişi başı 25 Pound. Rehberimiz her iki piramidin içinde de görülesi bir şey olmadığını söylediği halde, biz merakımızı tatmin için Kefren’in içine giriyoruz.

Keops’un oğlu tarafından yaptırılan Kefren Piramidi, Keops Piramidi’nden biraz daha alçak. Kefren Piramidinin diğer piramitlerden en önemli farkı, depremler sonrasında tepe kısmının kısmi olarak hasar görmüş olması. Bu hasar sonucu tepe kısmından kopup gelen kaya kütleleri aşağıda bir yığın oluşturmuş. İçine girebilmek için dar ve alçak bir kapı aralığından geçerek iki büklüm bir vaziyette karanlık dehlizden aşağı doğru inmeniz gerekiyor. Piramidin iç kısmında, turist sayısının çokluğu nedeni ile hava sirkülasyonu yok denecek kadar az. Hava zaten sıcak olduğu için, her giren kan ter içinde kalarak dışarı çıkıyor. Bu nedenle, kalp veya solunum yolları rahatsızlığı veya kapalı yerlerde kalma fobisi olanların bu piramitlerin içine girip gezmesi sakıncalı. Bu kadar zahmete katlanıp girdiğimiz piramidin içinde ise yaşadığımız tam bir hayal kırıklığı. Firavunların mezarlarına ev sahipliği yapmış bu gizemli mekanda şimdilerde ne bir mezar taşı ne de bir rölyef kalmış durumda. Bu tarih ve kültür mirası, zaman içinde kısmen yerel halk tarafından yağmalanmış, kısmen de buraya kazı yapmak amacıyla gelen yabancı arkeologlar tarafından gizlice yurtdışına kaçırılmış. Paris’deki Louvre müzesinde sergilenen Firavunlara ait eserler de bunun en açık kanıtı. Bugün de arkeologların kazı çalışmaları devam etmekle birlikte, Mısır yetkili makamlarından bu konuda izin almak oldukça zorlaşmış.

Giza Piramitleri içinde en mahsun kalmış olanı, Kefren’in oğlu tarafından yaptırılmış olan, 67 metre yüksekliğindeki Mikerinos Piramidi. Hem içine giriş imkanı olmaması hem de daha gösterişsiz olması nedeni ile turistlerin pek fazla ilgisini çekmiyor. Mimari yapı açısından ise diğer piramitlerden aşağı kalır tarafı yok.

Her üç Piramidi de gezdikten sonra, Giza Piramitlerinin panaromik bir görüntüsünü almak isterseniz, tüm turların yaptığı gibi yüksekçe bir tepeye çıkmanız gerekli. Bu tepeden, çölün büyülü atmosferine kendinizi kaptırıp bu gizemli şaheserlerin güzelliğini bir kez de objektiflerinize toplu olarak taşıma imkanınız var.

Piramitler bölgesinde son uğrak yerimiz, Giza Piramitlerinin hemen biraz ilerisinde yer alan Sfenks. Yekpare büyük bir kaya parçası üzerine oyulmuş bulunan Sfenks’in baş kısmı Firavunun zekasını temsil eder şekilde insan suretinde, gövde kısmı ise gücü temsil eder şekilde uzanan bir aslan suretinde yapılmış. Uzunluğu 73, genişliği 20 metre olan Sfenks’in yüzü, doğan güneşin ve firavun için yeniden doğuşun simgesini gösterir tarzda doğuya dönük bulunuyor. Sfenks’in hemen giriş kısmında ise, açık havada iç içe geçmiş odacıklar yer alıyor. Bu odaların, Firavunların yaşadığı dönemde mumyalama işleminin yapıldığı mekanlar olduğu tahmin ediliyor.

Giza Piramitleri gezimize son noktayı koymadan önce, rehberimizin bize yaptığı iki uyarıyı ben de sizlere yapmak istiyorum. İlk olarak, hava sıcaklığı öğle saatlerine doğru iyice arttığı ve insanı bunalttığı için, Piramitleri sabah erken saatte gezmenizde fayda var. İkinci olarak ise, burayı gezerken yanınıza gelen hiçbir satıcının size satmak istediği eşyaya, şayet almak niyetinde değilseniz dokunmayın. Çünkü dokunduğunuz her şeyi almak zorunda kalabilirsiniz. Son uyarı ise benden. Piramitleri gezmeye giderken yanınıza 3-4 şişe su alın. Aksi takdirde, burada suyun tanesini 10 Pounddan almak zorunda kalabilirsiniz ki, şehirde bu paraya 6 şişe alabilirsiniz.

Papirüs, Eski Kahire ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camii

Giza Piramitleri’nden sonraki istikametimizde “Eski Kahire” bölgesi var. Ama daha öncesinde rehberimiz bizi, Papirüs kağıdının nasıl yapıldığının uygulamalı olarak anlatıldığı ve Papirüs üzerine yapılmış sanat eserlerinin sergilendiği bir fabrika satış mağazasına götürüyor. Bu gösteri sırasında ilk dikkatimizi çeken şey, Papirüs ağacı kamışının bıçakla ilk kesildiği yerin piramit şeklinde olan görüntüsü oluyor. Mısırlılar, Firavun mezarlarını yaparken, bu görüntüden de esinlenmişler anlaşılan. Papirüsün geçirdiği evreleri bize anlatan kişi, önce papirüs ağacının dalını bıçakla üç dört parçaya ayırıp, daha sonra bunları tokmakla dövüp oklavayla üzerinden geçerek suyunu iyice çıkarıyor ve elle büküldüğünde kırılmaya dayanıklı hale getiriyor. Bu işlemi müteakip, kesilen parçaların bazılarının bir, bazılarının ise iki hafta suda bekletildiğini söyleyen uzmanımız, bu sürelerin sonunda 1 hafta suda bekletilen parçaların daha açık, 2 hafta suda bekletilen parçaların ise daha koyu bir renk aldığını ifade ediyor. Daha sonrasında, suyun içinde bekleyen parçalar çıkartılarak 1 hafta süre ile birbirlerine geçmesi ve kağıt halini alması için pres altında bekletiliyor. Pres sonrasında ise, yatay ve dikey boyutta üst üste eklenen parçalar, üzerine yazı yazılabilecek sağlam bir zemin oluşturacak şekilde kağıt halini alıyor. Papirüsün bir başka özelliği de, üzerine yazı yazıldıktan sonra hata olması durumunda, suda yıkanıp kurutulduktan sonra yeniden üzerine yazı yazılıp kullanılabilmesi. Bu gösteriyi müteakip, satış için bizlerin beğenisine sunulan Papirüs kağıdına yapılmış ve her birinin ilginç bir hikayesi bulunan sanat eserlerini gezmeye başlıyoruz. Açık ve koyu kahve renkteki Papirüsler üzerine yapılmış eserlerdeki motifler göz zevkimizi okşasa da, fiyatları el yakıyor. Her biri için % 30 iskonto verilse de, biz birşey almadan ayrılmayı tercih ediyor ve “Eski Kahire” bölgesine geçiyoruz.

“Eski Kahire” bölgesinin en önemli özelliği, farklı dinler mozaiğinin renklerini bünyesinde barındırması. Bu bölgede üç kilise ve bir sinagog yer alıyor. Mısır halkının % 15’i Hıristiyan ve bunların da büyük bir çoğunluğu Katolik. Mısır’da yaşayan Hıristiyanlara genellikle Kıpti deniyor. Gezdiğimiz kiliselerden özellikle Saint George ve Hanging Church, Nuh Peygamberin gemisinden esinlenerek yapılmış açık ahşap renkteki ve gemi güvertesine benzer tarzdaki iç tavan kısımlarının görüntüsü ile dikkat çekiyor. Kiliseler dışında bölgede bir de sinegog var. Mısır’da yaklaşık 5000-6000 Yahudi yaşıyor. Gezdiğimiz sinegog ise, ibadet yeri olarak kullanılmaktan çok sembolik bir nitelik taşıyor. Sinagogun içinde dikkatimi çeken bir başka şey de, camilerde olduğu gibi burada da kadınlar için ikinci katta ayrı bir ibadet yeri ayrılmış olması. İki dinin daha önce tespit etmiş olduğum benzerliklerine burada bir yenisi daha ekleniyor. Anlattıklarım dışında “Eski Kahire”, dar-uzun koridor şeklindeki sokakları, yer yer sıralanan cumbalı evleri, hediyelik eşya satan dükkanları, kitapçıları ve antikacıları ile dikkat çekiyor. Eski Şehre giriş kapısı da hala ayakta.

Öğle yemeğinden önceki son durak yerimiz Kahire Kalesi ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camisi. Ölüler Şehri’nin güney girişine yakın bir yerde bulunan Kahire Kalesi’nin burçları ve duvarları yıllara meydan okurcasına hala sapasağlam ayakta. Kalenin iç kısmında, Osmanlı’nın Mısırdaki en önemli eserlerinden biri olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camisi dışında dikkati çeken fazla bir eser yok. Yapımına 1830 yılında başlanan ve 18 yılda tamamlanan, küçük kubbeli çevre çatısı ve şadırvanlı avlusuyla tipik bir İstanbul Camisi izlemini veren bu iki minareli yapının en dikkat çekici özelliği, avlu kısmında yer alan “Alabaster” tarzı mermer sütunlarının pembe damarlı zerafeti. Aslında, Kavalalı Mehmet Ali Paşa bu camiyi Sultanahmet Camisine benzer bir tarzda yaptırıp, Kahire’yi İstanbul’a eşdeğer bir il kılmak istemiş, ama bunu başarabildiğini söyleyemek zor. Cuma günü dışında cami turistlerin ziyaretine açık, ama içinde cemaatle namaz kılınmıyor. Sadece Cuma günü camide toplu olarak ibadet ediliyor. Türkiye’de alıştığımızdan farklı olarak, Mısır’da ayakkabılar camiye değil, dış avluya girerken çıkarılıyor. Bu nedenle de, caminin avlusunda potinleriniz elde, yalın ayak dolaşıyorsunuz.

Caminin avlusunu çevreleyen koridorlar boyunca tavandan sarkan karpuz biçimli lambalar sıra sıra dizilmiş simetrik görüntüleri ile göz zevkinizi okşuyor. Avlunun sağ ucundaki Fransız usulü barok saat kulesi, bugün Paris’te bulunan bir Firavun dikilitaşı karşılığı Fransa Kralı 1. Philipp tarafından Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya hediye edilmiş. Caminin ana kubbesini yan kubbeler ve dört dış kubbe taşıyor. Caminin iç kısımdaki tavan süslemeleri ile hat yazıları stil olarak Türkiye’deki emsalleri ile benzeşiyor. Mehmet Ali Paşa’nın türbesi de caminin içinde bulunuyor. Cami içinde, orijinal hali ile muhafaza edilen minber ile ahşap minberin sol yan cephesinde, tavus kuşunu andıran biçimde yapılmış yeşil süsleme dikkat çekiyor. Bu minberin hemen sol tarafında ise, daha sonra yaptırıldığı anlaşılan küçük bir minber yer alıyor.

Mısır Eski Eserler Müzesi

Kahire’de mutlak gezilmesi gereken yerlerin başında Mısır Eski Eserler Müzesi geliyor. Şehir merkezine yakın bir yerde bulunan bu Müzede, gerçekten de Mısır tarihine dair çok önemli izler taşıyan eserler var. Maalesef içeriye kamera sokabilme ve fotoğraf çekebilme imkanınız yok. Böyle bir mekanı rehber eşliğinde gezmek en ideali olmakla birlikte, biz Müzeyi kendi başımıza gezmeye karar veriyoruz.

Mısır Eski Eserler Müzesi iki kat ve her kat içinde yer alan sağlı sollu birçok koridordan oluşuyor. İç mekan yapısı itibariyle İstanbul’daki Arkeoloji Müzesi’ne benzemekle birlikte, içinde barındırdığı eserler bakımından çok daha zengin hiç kuşkusuz. Müzede sergilenen yetenek, zeka ve zevk karışımı eserler arasında en dikkat çekici olanları Firavunların yaşamından iz taşıyanlar. Farklı boyuttaki Firavun mezarları, altın kaplamalı tahtlar, 5-6 kişinin içine sığabileceği büyüklükte yapılmış som altından kabir-i kebirler bunlardan sadece birkaçı. Buna Firavunların mumyaları ile devasa boyuttaki heykellerini de eklediğiniz zaman, koridorlardaki cümbüşü varın siz düşünün. Müzenin ikinci katında ise, mumyaların sergilendiği ayrı bir bölme var. Ancak bu bölmeye giriş kişi başı ekstra 100 Pound. Bu katta aynı zamanda mumyalanmış hayvanların sergilendiği bir bölüm de bulunuyor. Bu bölümde; timsahtan köpeğe, maymundan kediye, koyundan baykuşa kadar birçok hayvanın mumyasını görmeniz mümkün. İnsan tüm bu gördüklerinden sonra, müzede bekçilik yapan kişilerin geceleri nasıl bir ruh hali içine girdiklerini merak ediyor doğrusu. Müzeyi hakkıyla gezebilmeniz için ayırmanız gereken zaman yaklaşık 4-5 saat. Müze sabah erken saatte açılıyor, akşam ise 7’de kapanıyor. Bu nedenle, Müze gezisini öğleden sonraya bırakmak zamanı daha etkin kullanmak açısından daha doğru olabilir

Şehir Turu, Han El-Halili’de Alışveriş, Felfellah’ta Akşam Yemeği

Şehri turlamaya başlamadan önce size Mısır ve Kahire hakkında birkaç kısa not iletmek istiyorum.  Mısır’ın nüfusu 78 milyon, Kahire’de ise 18 milyon kişi yaşıyor. Halkın çoğunun maddi durumu iyi değil. Yeni işe başlayan birinin aldığı ortalama maaş 350-400 dolar. Zengin kesim genellikle şehrin dışında, havalimanı yolu üzerindeki sitelerde oturuyor. Kahire’nin genelinde renksiz ve bakımsız binalar göze çarparken, havalimanı tarafına doğru gidildikçe şehir daha temiz, yeşil ve renkli bir görüntüye kavuşuyor. Mısır’da resmi tatil günü Cuma. Tatil günleri dışında devlet daireleri 9:00-15:00 saatleri arası çalışıyor. Diğer işyerleri ise akşam saat 18:00’e kadar açık.

Kahire’nin en hareketli bölgesi Mısır Eski Eserler Müzesi’nin de bulunduğu “Down Town”. Bu bölgede çok sayıda seyahat acentası, lokanta ve kafe var. Bölgenin hemen arka tarafında ise konfeksiyon dükkanları yer alıyor. Bu bölgeyi gezerken, şehrin çarpık yapılaşması ile örtüşen bir trafik keşmekeşine de tanıklık ediyorsunuz. Kahire’de 2 metro hattı bulunmakla birlikte, bu hatlar sınırlı bir bölgeye hizmet veriyor. Halk ulaşım için genellikle 25-30 yıl öncesinden kalma otobüsleri ve minibüsleri kullanıyor. Ulaşımın önemli bir parçası olan siyah renkli, damalı taksilerin ise çoğu eski model ve klimasız. Yeni model, klimalı sarı taksilerin sayısı ise az. Caddelerde karşıdan karşıya geçerken son derece dikkatli olmanız ve trafik ışıkları ile, eski model, bol paçalı beyaz elbiseleri üzerlerinden dökülen trafik polislerine pek güvenmemeniz gerekiyor

Aslında Down Town bölgesinde hayat gece başlıyor. Gündüz kavurucu sıcak altında, nemden yapış yapış olmuş giysiler içinde oflaya puflaya dolaştığımız sokak ve caddeler gece bir başka canlı ve kalabalık. Özellikle ana caddelerde gezerken adım başı beyaz giysili, siyah şapkalı polislere rastlıyorsunuz. Bu da Mısır ve özellikle de Kahire’de güvenliğe ne derece önem verildiğinin en açık göstergesi. Bu önlemler, özellikle beş yıldızlı otellerin bulunduğu bölgede en üst seviyeye çıkıyor. Belli ki önceki yıllarda yaşanan terör tecrübesi Mısır yönetimini çok daha dikkatli olmaya sevk etmiş.

Lezzet duraklarına gelince, Mısır genelinde yemek yiyeceğiniz yerin seçimine ve başta yeşillik ve meyveler olmak üzere ne yiyip içtiğinize dikkat etmeniz gerekiyor. Mısırlılar bu konuda maalesef pek titiz değil. Ama merak etmeyin, uluslararası fast food zincirleri burada da imdadınıza yetişiyor. Pizza Hut’tan Hardees’e, Mac Donalds’dan KFC’ye kadar tümü yan yana sıralanmış ve bir koloni oluşturmuş durumda. Birini buldunuz mu, diğerini de buldunuz demektir. Bölgede, leziz akşam yemeği yiyebileceğiniz bir de güzel mekan var. İsmi Felfellah Restaurant. Genellikle buraya turist grupları geliyor. Hem temiz hem de ağız tadınıza uygun lezzetler sunuyor.

Tüm bu yerler dışında, Kahire gezginlere bol malzeme sunan otantik bir Doğu kenti. Han El-Halili Pazarı ve çevresi bu bölgelerden biri. Ülkenize dönüşte sevdiklerinize çam sakızı çoban armağanı birşeyler götürmek istiyorsanız, buraya uğramanız kaçınılmaz. Han El-Halili’ye giriş kısmının karşı cephesinde Osmanlı döneminden kalma mimari izler taşıyan otantik bir cami bulunuyor. Dış tavan kısmı koyu kahverengi ahşap kaplamalarla bezeli El Ghouri Camisinden içeri girdiğinizde sizi ahşap tavan kısmını süsleyen motifler ve silindir biçimli, geniş ağızlı büyükçe bir bakır avize karşılıyor. Eskiden medrese olarak da kullanılan bu tarihi eserin içinde geçmiş dönemde öğrencilerin kaldığı odalar hala muhafaza edilmekte. Odaların yan yana sıralandığı loş koridordan geçip önce caminin kubbesine, daha sonra da minareye çıkıyor ve cami görevlisinin de yardımı ile çevrede gezilebilecek diğer yerleri kuşbakışı tek tek tespit ediyoruz.

El Ghouri Camisi’nin hemen 50 metre ilerisinde El-Ezher Camisi yer alıyor. Çifte minareli bu cami oldukça geniş bir iç avluya sahip. Caminin dış kısmında, Sahaflar Çarşısı’nda görmeye alışık olduğumuz cinsten, çift kanatlı, ahşap kapılı küçük dükkanlar var. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camisinde olduğu gibi, bu camiye girerken de ayakkabılarımızı avluya girmeden önce çıkarıyoruz. Pervanelerin serinlettiği cami içinde, sıcağın etkisi ile insanlar boylu boyunca uzanmış yatıyor. Camilerden söz açılmışken, dini konulara ilişkin de da bazı bilgiler vereyim sizlere. Mısır’da ezan okunduktan yaklaşık bir 15-20 dakika sonra kaamet getiriliyor ve namaza duruluyor. Bu durum, akşam namazı da dahil her vakit için geçerli. Ayrıca, hem ezan hem de kaamet dışarıdan duyulacak şekilde okunuyor. Mısırlılar genellikle her yerde (evlerinde, arabalarında, dükkanlarında) Kuran dinliyor ve okuyorlar.

El-Ezher Camisini de gezdikten sonra istikametimizi Bab-ı Züleyha’ya çeviriyoruz. Burası El-Ezher Camisine 15 dakika mesafede ve halkın günlük alışverişini yaptığı başka bir pazar yerinin içinden geçilerek gidiliyor buraya. Bu kısa mesafede objektifimize ilginç kareler takılıyor. Bunlar arasında belki de en ilginci, açıkta yer alan kasap dükkanlarının önündeki çengellere asılmış etler ve bunları kesmek için uğraş veren kasaplar. Kendimi bir anda Fatih’te İtfaiye Meydanı’nın arka tarafında bulunan Kadınlar Pazarı’nda hissediyorum. Ancak bu Pazarda karşılaştığım görüntüler Kadınlar Pazarı ile karşılaştırılamayacak kadar içler acısı. Pazarda gözümüze çarpan diğer görüntüler baharatçılar, mini bir meyve-sebze hali, Eminönü’nde görmeye alışık olduğumuz cinsten yarı açık konfeksiyon tezgahları. Bu görüntüler içinde sağlı sollu sıralanmış bulunan tezgahlarda sergilenen mallara bakarak ilerlerken karşımıza bir anda Bab-ı Züleyha çıkıyor. Eskiden Kahire’ye giriş kapısı olarak kullanılan, çift kanatlı bu yüksek kapının hemen sağ tarafında ise iki minareli El Muayad Camisi yer alıyor.

Burayı da keşfettikten sonra, artık alışveriş zamanı diyerek El Ghouri Medresesi’nin karşı istikametinde bulunan Han El-Halili Pazarı’nın olduğu tarafa geçiyoruz. Burası, İstanbul’daki Kapalıçarşı’nın üstü yarı açık bir şekli gibi. Uzun bir sokak boyunca sağlı sollu sıralanan dükkanlarda envai çeşit hediyelik eşya satılıyor. Sokağın sol cenahında, ara ara içeriye doğru açılan, labirent şeklindeki dar sokak aralarından girdiğinizde sizi başka dükkanlar, nargile içilen otantik mekanlar karşılıyor. Bu dükkanlarda, üzerine firavun resimleri çizilmiş tabaklardan gümüş servis tepsilerine, farklı hikayelerin resmedildiği papirüslerden sedef kakmalı kutulara kadar farklı tarzda hediyelik eşya bulmanız mümkün. Fiyatlar ise tahmin edebileceğiniz gibi pazarlığa tabi. İndirim oranı % 30-50 arasında değişiyor. Çarşı sadece gündüzleri değil, geceleri de açık.

Çarşıya ilişkin son notum Türkiye’ye ve Türklere ilişkin. Buradaki esnafa “Türkiye’den geldim” deyince, hemen hemen herkesten aynı klişe cümleyi işitiyorsunuz: “Ooo, yavaş yavaş Hasan Şaş”. İlk duyduğunuzda sizi tebessüm ettiren bu cümle, daha sonraki tekrarlarında sinirlerinizi zıplatacak boyuta geliyor. Karşılaştıkları tüm Türk turistlere söyleyecek tek sözü bu olan Mısırlılara mı, yoksa Mısırlılar üzerinde sadece bu cümleyi söyletecek bir iz bırakan kendimize mi kızmak gerek karar veremiyorum.

Mısır’daki İlk Piramitlere Yolculuk

Kahire’ye gelen birçok kişi görülmesi gereken piramitleri sadece “Giza Piramitleri”nden ibaret sanır. Oysa ki, Giza Piramitleri haricinde, şehrin 25-30 km dışında Sakkara ve Dahshur bölgelerinde Mısır’ın en eski piramitleri bulunmaktadır. Biz de gezimizin son gününü bu piramitleri gezmeye ayırıyoruz. Şehrin dışına çıkıp bir süre otobandan gittikten sonra, içeri doğru kıvrılıyor ve dar bir tali yoldan ilerlemeye başlıyoruz. Her iki yanımız sıra sıra hurma ağaçları ile çevrili. Ağaçların dallarından sarkan sarı ve kırmızı renkteki hurmalar öbek öbek görüntüleri ile adeta ressamlara davetiye çıkarıyor. Yol üzerinde, hurma ağaçlarının arasına gizlenmiş tek tük villalar çarpıyor gözümüze. Özellikle Sakkara Bölgesinde el dokuması halılar revaçta ve bunun eğitimini veren çok sayıda okul var.

Bu görüntüler eşliğinde geçen yaklaşık 1 saatlik bir yolculuktan sonra Dahshur’daki Kırmızı Piramite (Red Pyramid) ulaşıyoruz. Kızıl topraktan taşların bileşimi ile yapıldığı anlaşılan bu piramidin yüksekliği 99 metre. Piramit zaman içinde erozyona maruz kalmış. Bununla birlikte, içine giriş imkanı var. Giza Piramitlerinin içine girecekler için yaptığım uyarılar bu piramidin içini gezmek isteyenler için de geçerli. Yaklaşık 15 derece eğimli basık ve dar bir koridordan, demir basamaklı bir merdivenle iki büklüm aşağı iniliyor. Piramidin içinde insanı bayıltan kesif bir koku var. Kademe kademe yukarıya doğru yükselen basamak biçimli iç mimari yapısı ile ziyaretçisine Giza Piramitlerinden daha doyurucu bir haz veriyor. Rehberimizden, bu piramitleri genellikle Japon turistlerin ziyaret ettiğini, diğer ülkelerden gelen turistlerin ise bu piramitlere pek ilgi göstermediklerini öğreniyoruz.

Kırmızı Piramidin hemen 15-20 metre ilerisinde Bent Piramidi yer alıyor. Bu piramitin yüksekliği 101 metre ve iki açılı bir mimari yapısına sahip. Piramidin taban kısmından orta yerine kadar olan bölüm 54, orta kısmından üst tarafına kadar olan bölüm ise 43 derece açı ile yapılmış. Bunun nedeni, kendisi için piramit yaptırılan Firavunun inşaat yapıldığı sırada hastalanması ve dar-ı bekaya erken irtihal etmesi ihtimaline karşın piramidin bir an önce bitirilmesi talimatını vermiş olması. Piramidin içine güvenli olmadığı gerekçesi ile giriş için izin verilmiyor. Her iki piramidin çevresinde de, geçmişe ilişkin yaşam izlerinden kanıtlar bulmak mümkün. Günümüzde de bu bölgede kazı çalışmaları yapılmaya devam ediyor.

Bu piramitleri gezdikten sonra geri dönüş yolumuz üzerinde Sakkara Piramitlerini görmek üzere duruyoruz. Sakkara Piramitleri altı basamaktan oluştuğu için “Basamaklı Piramit” de deniyor. Altı basamak, dünyanın altı günde yaratıldığı ve insan ruhunun Güneş Tanrısı Ra’ya ulaşmada kademeli bir gelişim gösterdiği inanışına dayanıyor. Piramidin içine güvenlik nedeni ile girilmesi yasak. Piramidin sol tarafında, 14 farklı giriş kapısı bulunan ve eskiden bayramların kutlandığı, Firavunların kendi güçlerini göstermek için aslanlar ve diğer yırtıcı hayvanlarla dövüştüğü büyük bir kapalı alan var. Buradaki sütunların bir kısmı yarıya kadar yıkılmış olsa da, orijinal hali ile muhafaza edilmiş. Ayrıca burada, Firavunlar için adak adanan, 28 metre derinliğinde derin bir çukur da var. Firavun ailesinden bireylerin konulduğu bu çukurun özelliği, mezarın içine konan kişinin üzerinin bir anda değil, kum saatinde olduğu gibi yan tarafta bulunan ince bir delikten akıp gelen toprak ile yavaş yavaş örtülüyor olması. Bu çukurun hemen arka tarafında ise, birçok irili ufaklı mezar daha bulunuyor. Bu bölgede de kazı çalışmaları devam etmekle birlikte, buranın askeri bir bölge olması nedeni ile sınırlı sayıda arkeologa kazı izni veriliyor.

Sakkara Piramitlerinin yer aldığı bölgede, bu piramitler dışında 5-6 piramit daha var. Ancak bu piramitler, taş ve toprağın gelişigüzel üst üste konulması ile derme çatma bir şekilde yapılmış. Rehberimiz, her Firavunun kendi sahip olduğu zenginlik nisbetinde piramit yaptırdığını, derme çatma piramitlerin bu şekilde yapılma nedeninin ise parasızlık olduğunu söylüyor. Hep birlikte gülüşüyoruz.

Geri Dönmek Üzere El-Veda…

Büyüleyici güzelliklerinin ancak bir ucuna dokunabildiğimiz bu gizemli şehre veda etmeye hazırlanırken, 15. kattaki odamızın balkonundan son bir kez daha Nil Nehrine bakıyoruz. Yılların yükünü omuzunda taşımaktan yorgun düşmüş olsa da, taze bir gelin gibi nazlı nazlı salınmaya devam ediyor. Bu zarif güzelliğe veda etmek gelmiyor içimizden. Halikarnas Balıkçısı’nın sözleri dökülüyor birden ağzımdan. “Bize elveda demek yakışmaz, sana bir kez daha kavuşmak dileğiyle Merhaba…”

Doç.Dr. Mustafa K. YILMAZ
3/12/2008

İlgili Yazılar

Yazılarım

İznik – Çini Motifleri İle Süslü Tarih İzleri

Doğanın kış uykusundan uyandığı, ilkbaharın rengarenk çiçekler ile ağaçların dallarını süslediği Nisan ayında, ara...

Tokat – Karadenizden İç Anadoluya Uzanan Zümrüt Yeşili Bir...

Yazın bu sıcak günlerinde herkes tatil için Ege ve Akdeniz Bölgesi’ndeki tatil beldelerine akın...

Marmara Adası – Çınar Ağaçlarının Gölgesinde Ada Sefası

Çoğumuz için adalar, yazın sıcak günlerinde serin bir deniz esintisinin ferahlığını hissedebileceğimiz, trafik gürültüsünün...

Erzurum – Dadaş Ellerinde Yaz Sefası

Kadim çocukluk arkadaşımla birlikte yazın bunaltıcı sıcaklarından kaçmak için nereye gidelim diye düşünürken,Dadaşlar Diyarı...

Pamukkale / Denizli – Anemonların Kucağında Uzanan Bir Asil...

İlkbahar yağmurlarının hayat verdiği doğanın kucağında, pembe-beyaz perçemlerini aralayan çiçeklerin yeşilin binbir tonu ile...

Kütahya – Frig Vadisi’nin Çintemanisi

Tebdil-i mekanda ferahlık olsa da, bazen iş seyahatleri birbirinin peşi sıra gelince sıkıntı verici...

Kategoriler

Yorumlarınız