Mustafa Kemal Yılmazhoşgeldiniz
Kişisel web sayfasına hoşgeldiniz

Tokat – Karadenizden İç Anadoluya Uzanan Zümrüt Yeşili Bir Tarih Kenti

Yazın bu sıcak günlerinde herkes tatil için Ege ve Akdeniz Bölgesi’ndeki tatil beldelerine akın ederken, biz Yeşilırmak Havzası içinde yer alan, Karadeniz ile İç Anadolu arasında geçiş noktası oluşturan, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde Alimler Konağı, Fazıllar Yurdu ve Şairler Yatağı şeklinde tarif ettiği cennet gibi bir ilimize, Tokat’a uzanıyoruz. İstanbul Esenler Otogarı’nda başlayan gece yolcuğumuz Çorum’un Osmancık ilçesinde günün ilk ışıkları ile birlikte aydınlanıyor. Önce Osmancık ilçesinin pirinç üretilen çeltik tarlalarının yanından, daha sonra da Şehzadeler Şehri Amasya’nın içinden geçiyor, uzaktan da olsa kaya mezarlarının heybetli görüntüsünü hayranlıkla seyrediyoruz. Amasya’yı geride bırakıp Tokat’a doğru yaklaştığımızda, artık yolumuz üzerinde, sağlı sollu meyve ağaçları, büyük bir intizam içinde iplere bağlanmış sırık domatesler, yemyeşil ovalar,bağ ve bahçeler var.

Yeşillikler İçinde Bir Cennet Köşesi

Nihayet 12 saatlik uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Tokat Otogarı’na giriyoruz. İlk bakışta düzenli ve temiz görüntüsü ile dikkat çeken Tokat, 6000 yıllık mazisi ile birçok medeniyetin yaşamış olduğu, gerek tarihsel ve kültürel zenginlik, gerek çevre ve doğal güzellikleri, gerekse zengin mutfağı ve kökü asırlar öncesine dayanan el sanatları ile görülmeye değer bir Orta Anadolu şehri. Ortasından akan Yeşilırmak, 125.000 kişinin yaşadığı bu şehre adeta hayat veriyor.

Tarih boyunca önemli bir ticaret merkezi olan ve Kral Yolu üzerinde bulunan Tokat’ta, özellikle Selçuklu, Danişmend ve Osmanlı dönemlerinden kalma çok sayıda camii, han, hamam, kervansaray ve köprü bulunuyor. Tokat’ta ismi en çok anılan kişi ise, Tokat’ta yaşayan Yağcıoğulları ailesinden gelmiş olan ve Doksanüç Harbi diye anılan, Osmanlı-Rus Savaşı’nda (1877-78) Plevne cephesinde üstün bir kahramanlık destanı yazan Gazi Osman Paşa. Şehri gezerken görüyoruz ki, Gazi Osman Paşa’nın isminin geçmediği ne bir cadde kalmış ne de bir eğitim kurumu. Doğrusu, yöre halkının ve yöneticilerin bu konuda göstermiş olduğu kadirşinaslık takdire değer. Gazi Osman Paşa’nın adını taşıyan ve 1992 yılında kurulmuş olan üniversite de şehre önemli bir hareket getirmiş ve canlılık kazandırmış.

Ekonomik açıdan Tokat ilinin en önemli geçim kaynağı tarım. Tokat, çevre illerle karşılaştırıldığında ılıman bir iklime sahip. Dört mevsim de burada verimli bir şekilde yaşanabiliyor. Şeftali ve kiraz başta olmak üzere meyve ağaçları, şeker pancarı tarlaları, sırık domates üretimi ve mahlep ağaçları özellikle dikkat çekiyor. Bu bölgede normal domates yerine sırık domates yetiştirilmesinin nedeni, bu yöntemin daha verimli olması ve toprağa temas etmediği için domateslerin çabuk çürümemesi imiş. Türkiye’nin önde gelen meyve suyu üreticilerinden biri olan Dimes Meyve Suları da Tokat kökenli ve bölgeye yatırım yapan şirketlerin başında geliyor. Diğer önemli sanayi işletmeleri arasında, Tokat Sigara ve Turhal Şeker Fabrikası sayılabilir.

Tokat halkı, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde de belirttiği gibi, genellikle sıcakkanlı, yardımsever ve dost canlısı. Şehir içinde ve çevre ilçelerde (Zile, Niksar, Turhal, Erbaa, Reşadiye) sünni ve alevi vatandaşlar birlikte yaşamasına ve merkez dışında kurulu yerleşim birimleri sünni ve alevi köyü olmak üzere ikiye ayrılmasına rağmen, günlük yaşantıya yansıyan herhangi bir huzursuzluk söz konusu değil.

Zengin Tarihi Eserler ve Keşfedilmeyi Bekleyen Güzellikler

Tokat zengin bir tarih ve kültür mirasına sahip. Şehir merkezinde çok sayıda tarihi eser var. Bunlardan bir kısmı restore edilmiş, bir kısmında ise restorasyon çalışmaları devam ediyor. Tokat ili Vakıflar Müdürlüğü’nün bu konuda yaptığı ciddi ve kararlı çalışmalar sevindirici.

Tokat’ın gezilebilecek tarihi ve turistik mekanları büyük ölçüde Gazi Osman Paşa Bulvarı üzerinde ve onun sağ ve sol tarafında yer alan sokak aralarında toplanmış durumda. Etkin bir gezi güzergahı talep edenlere, otobüsle Latifoğlu Konağı’na kadar gelmelerini ve geziye buradan başlamalarını öneririz. Planı ve süslemeleri ile 19. Yüzyıl Osmanlı ev mimarisinin özelliklerini taşıyan Latifoğlu Konağı, L şeklinde bir plan üzerine iki katlı olarak inşa edilmiş ahşap bir yapı. Konağın alt katında bir hamam, üst katında ise selamlık-paşa odası ve harem-havuzbaşı odası olmak üzere iki büyük oda var. Özellikle hamam kısmında, banyo, soyunma odası ve dinlenme odasının bir arada olması dikkat çekiyor. Konak içindeki odaların kapılarında ve dantel gibi işlenmiş tavanlarındaki ağaç oymacılığı görülmeye değer. Bir başka ilgi çekici husus da, harem olarak kullanılmış olan odanın içinde hamam kısmı bulunması, tıpkı günümüzdeki ebeveyn banyoları gibi. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kamulaştırılarak 1989 yılında geçmişteki fonksiyonlarına göre yöre eşyasıyla donatılan, mankenlerle canlı ve gerçekçi bir teşhir yapılan konak, bugün müze ev olarak turistlerin ziyaretine açılmış durumda.

Latifoğlu Konağı’nın hemen sol arka tarafında, tarihi Tokat Saat Kulesi yer alıyor. 33 metre yüksekliğe sahip olan kule, 1902 yılında Sultan II. Abdülhamit Han’ın tahta çıkışının 25. Yıl anısına Mutasarrıf Bekir Paşa ile Belediye Başkanı Enver Bey’in öncülüğünde yaptırılmış. Kesme taştan yapılmış olan ve orijinal hali ile muhafaza edilen kulenin saati, geçen zamana inat, hala doğruyu gösteriyor. Saat Kulesi’nin hemen yanı başında ise Selçuklu döneminden kalma Behzat Camii yer alıyor.

Tokat Saat Kulesi’nin hemen karşısında, 19. Yüzyıl Osmanlı döneminden kalma bir Mevlevihane yer alıyor. Ahşap kerpiç malzemeyle yapılmış Mevlevihane’nin, zemin katı ikametgah, üst katı “semahane” olarak düzenlenmiş. Cumhuriyetin ilk yıllarında kadınlar hapishanesi olarak kullanılan bu mekan, bir ara Kur’an Kursu olarak hizmet verdikten sonra, aslına uygun olarak restore edilmiş ve turistik amaçlı ziyarete açılmış. Mevlevihane’nin en orijinal kısmı, yaprak ve çiçek motiflerinin hakim olduğu ağaç oymacılığının nadide örnekleri ile süslenmiş olan kapıları ve üst katta bulunan altıgen şeklindeki “semahane”nin tavanında, kubbe şeklinde sarkan bir göbeği andıran ve geçme kafes motiflerle bezeli olarak yapılmış olan ağaç oymacılığı eser. Tavandaki işlemeli parçanın buraya şifreli olarak yekpare şekilde monte edildiği, restorasyon çalışmaları sırasında işçiler tarafından uğraşılmasına rağmen yerinden oynatılamadığı belirtiliyor. Mevlevihane’nin hemen yan tarafında Mevlana Hamamı yer alıyor. Buradaki gezimiz sırasında bir kez daha görüyoruz ki, ecdadımız her ibadethanenin yanına bir hamam yapmayı ve temizliği teşvik etmeyi ihmal etmemiş.

Mevlevihane’nin hemen yanından içeri doğru devam ettiğimizde, kendimizi Bey Sokağı’nın geçmişten bugüne uzanan tarihi dokusu içinde buluyoruz. Burası belki de Tokat’ta zamanın geçmişte bir yerlerde durduğu bir yer. Sokağın içinde sağlı sollu yer alan ahşap evler büyük ölçüde eski halleri ile muhafaza edilmiş. Teknolojideki gelişime inat, yaşam mücadelelerini sebatla sürdürüyorlar. Ahşap sivil mimarinin özelliklerini taşıyan bu evler, geniş ve yüksek bir kapı girişi ile büyük bir iç avluya sahip. Orijinal kapı tokmakları büyük ölçüde duruyor. Sokakların ortasında, tıpkı Antakya ve Bursa’nın Cumalıkızık köyünde gördüğümüz tarzda, suların birikinti oluşturmadan sokağı terk etmesini sağlayacak hafif meyilli su kanalları mevcut. Sokak içindeki koyu kahve renkli, demir pencereli ve beyaz boyalı evler, Safranbolu konaklarını hatırlatıyor bize. Pencerelerin bir kısmı başlarını öne doğru çıkarmış ve kafesli, bir kısmı ise duvar hizasında.

Bey Sokağı’ndan çıkıp hemen sağ tarafa doğru devam edildiğinde, Meydan Camii (Hatuniye Camii)’ne ulaşılabilir. 1485 yılında Fatih Sultan Mehmet’in eşi, II. Bayezid’in annesi Gülbahar Hatun adına yaptırılmış olan tek kubbeli bu cami, iç kubbe süslemesinin sadeliği ve estetiği ile insanı kendisine hayran bırakıyor. Hutbeye çıkılan minberin önüne yapılmış olan tahta kapının, emsallerinin aksine hala orijinal hali ile muhafaza edilmiş olması sevindirici.

Gazi Osman Paşa Bulvarı üzerine çıktığınızda kaçınılmaz olarak dikkatinizi çekecek bir başka yapı da Ali Paşa Camii (1566-1572). Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu ve Bayezid’in damadı Ali Paşa tarafından yaptırılmış olan bu cami, mimari açıdan Tokat’ın en önemli tarihi eserlerinin başında geliyor. Caminin çevresinde bazı önemli kişilerin kümbet şeklinde yapılmış mezarları bulunuyor. Caminin tam karşısında ise yine aynı kişi tarafından yaptırılmış olan Ali Paşa Hamamı yer alıyor.

Gazi Osman Paşa Bulvarı’nın sağ tarafından içeriye doğru girildiğinde karşınıza çıkacak olan Sulusokak eski Tokat’ın izlerini soluyabileceğiniz bir bölge. Sulusokağın iç kısmına doğru girildiğinde, sizi orijinal baskı desenleri taşıyan yazma, elbise ve masa örtüsü satan dükkanlar karşılıyor. Baskı usulü ile yazma ve sofra bezi üretimi Tokat’ın en eski el sanatlarından biri. Zaten Sulusokağın devamında karşınıza çıkacak olan Yazmacılar Hanı da bunun en iyi kanıtı. Ne yazık ki bugün, hanın kapısına kilit vurulmuş durumda ve restore edilmek üzere sırasını bekliyor. İki katlı bir yapı olan Yazmacılar Hanı büyük bir iç mekana sahip. İçine girememiş olmamıza rağmen, dış görünüşü adeta yeniden hayata kazandırılması gerektiğini haykırıyor. Bugün baskı desenli üretim hala devam ediyor olmasına rağmen, çok azalmış ve yerini modern teknikler kullanılarak yapılan seri üretime bırakmış.

Sulusokak’ın üst tarafına doğru çıktığımızda, Selçuklu döneminden kalma tarihi eserler karşılıyor bizi. 12. Yüzyılda Danişmend oğullarının hakim olduğu bu bölgede, o dönemden kalma birçok cami, han, hamam ve bedesten bulunuyor. Ulu Cami bunlardan sadece biri. Selçuklu döneminin tipik mimari özelliğini taşıyan tek kubbeli bu cami, 1678 yılında Osmanlı Padişahı Avcı Mehmet zamanında onarım görmüş.

Ulu Cami’nin devamında karşımıza çıkan ve uzun süredir Aşevi olarak kullanılan Suluhan 17. Yüzyılda yaptırılmış ve yıllar yılı birçok ihtiyaç sahibine hizmet vermiş ve hala da vermeye devam ediyor. Suluhan’ın hemen yan tarafında Bedesten ve karşısında da 12. Yüzyılın ortalarında yapılmış Yağıbasan Medresesi yer alıyor. Her ikisi de oldukça büyük ve geniş bir alanı kaplayan bu yapılarda bugün yoğun bir restorasyon çalışması sürdürülüyor. Bu yapıların hemen üst tarafında ise 16. Yüzyıldan kalma Takyeciler Cami bulunuyor.

Sulusokak’tan şehir merkezine geri döndüğümüzde, Gazi Osman Paşa Bulvarı üzerinde bulunan Tokat Müzesi’ni, nam-ı diğer Gökmedrese (Pervane Darüşşifası) yi geziyoruz. Anadolu Selçuklu eseri olan ve 13. Yüzyılın ikinci yarısında Pervane Muiniddin Süleyman tarafından tıp eğitimi amacı ile yaptırılan açık avlulu, iki katlı bu medrese, uzun yıllar sağlık hizmeti vermekte kullanıldıktan sonra Cumhuriyet döneminde müze olarak işletilmeye başlanmış. Gökmedrese ismini de duvarlarını süsleyen gök mavisi çinilerden almakta. Eski Tunç, Hitit, Frig, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden kalma birçok tarihi esere ev sahipliği yapmakta olan müzenin odalarında; savaş aletleri, takılar, pişmiş topraktan yapılmış testiler ve kaplar, günlük hayatta kullanılan mutfak eşyaları, el yazması Kur’an-ı Kerimler ve yazı takımları, geleneksel erkek ve kadın giysileri, kilimler ve heybeler ile çeşitli dönemlerden kalma sikkeler sergileniyor. Müzenin en ilgi çekici yerlerinden biri de, Hıristiyanlık döneminden kalma resimlerin ve mumyalanmış bir azizenin mezarının bulunduğu oda. Müzenin avlusunda ve girişin bulunduğu ön bahçede ise, eski dönemlerden kalma mezarlar, mezar taşları ve aslan heykelleri yer alıyor.

Müzenin hemen biraz ilerisinde Taşhan bulunuyor. 1631 yılında yaptırılan Taşhan büyük bir Osmanlı eseri. Kesme taş ve tuğladan, dikdörtgen şeklinde ve iki katlı olarak inşa edilmiş olan hanın ortasında büyük bir avlu yer almakta. 112 odası ve bir mescidi bulunan hanın, her iki katında avluya bakan revaklar bulunmakta. Halihazırda Taşhan’ın yapı özelliği bozulmadan, Kervansaray otele dönüştürme projesi ve restorasyonu devam ediyor. Ön cephesinde dükkanların faaliyet gösterdiği Taşhan’ın içindeki çalışmalar bittiğinde, burası daha fonksiyonel bir hale dönüştürülebilir.

Yeşilırmak üzerinde bulunan ve yaklaşık 800 yıllık bir geçmişe sahip Anadolu Selçuklu eseri olan Hıdırlık Köprüsü, şehrin geçmişten bugüne ayakta kalan yapılarından en önemlilerinden biri. 151 metre uzunluğunda ve 8 metre genişliğinde olan ve kesme taş malzemeyle yapılan köprü, sivri kemerli ve beş gözlü. Kemer ayaklarına suları yönlendirmek ve hızını kesmek için üçgen biçimli kaidelerin yerleştirilmiş olduğu köprü günümüzde halen hizmet veriyor. Köprünün bulunduğu mevkide, Yeşilırmak sahil kenarında yapılmış, halkın sıcak günlerde serinleyip dinlenebileceği çok sayıda park ve çay bahçesi bulunuyor.

Tokat’ın tarihi izlerine dokunabileceğiniz ve panoramik fotoğraflar alabileceğiniz noktalarından biri de Tokat Kalesi. Şehre hakim bir tepede, dik ve sarp kayalar üzerine kurulmuş olan ve 1071 Malazgirt Savaşı ile Selçuklular Anadolu’ya girdiklerinde Emir Danişmend Gazi tarafından alınan bu kaleye, şehir merkezinden ara sokakları kullanarak 15 dakikalık bir tırmanışla çıkabilirsiniz. Buradan, tarihi eserlerin yoğunlaştığı bölgelerin görüntüsünü seyrederken, nostaljik bir duygunun büyüsüne kapılabilirsiniz. Kuleleri ve burçları ayakta kalan, surlarının bir bölümünün ise yıkılmış olduğu kaleye, kuzey yönünden bir kaya oyuğundan giriliyor. Kaleye çıkış yolu üzerinde çok sayıda mağara girişi de göze çarpıyor. Bu girişlerden özellikle bir tanesinin ağız kısmı çok geniş ve devamında, kaleden aşağıda bulunan Pervane Hamamı’na giden gizli bir geçit olduğu, askerlerin savaş sırasında bu dehlizi kullanarak hamama gelerek temizlendikleri ve tekrar geri döndükleri ifade ediliyor.

Gıjgıj Tepesi, Tokat Kalesi ile birlikte şehrin belki de panoramik açıdan görüntü alınabilecek en güzel yeri. Bu tepeden şehri ikiye ayıran Yeşilırmak ve Hıdırlık Köprüsü’nün muhteşem görüntülerini çekebilir, temiz ve serin hava eşliğinde meşhur Tokat Kebabı’nı yiyerek keyifli bir zaman geçirebilirsiniz.

Niksar ve Ayvaz Suyu

Tokat’a gelmişken, Selçuklular döneminde Danişmend oğullarına başkentlik yapmış olan Niksar’ı görmemek olmaz diyerek, Ayvaz Suyu ile meşhur bu ilçemizi görmek üzere yola çıkıyoruz. Tokat’a 55 km uzaklıkta şirin bir ilçe olan Niksar’a doğru giderken, sol tarafımızda Yeşilırmak, sağ tarafımızda ise yemyeşil dağlar kalıyor.

Niksar, bataklığın kurutulması sonucu 1960’lardan sonra son derece verimli bir yerleşim ve tarım alanına dönüştürülmüş. Yemyeşil doğal örtüsü içinde Niksar’ın en ilgi çeken yeri Çamiçi Yaylası. Şehir merkezine sadece 15 dakika uzaklıkta olan ve 1350 metre yükseklikte bulunan bu yayla, yazın bunaltıcı sıcaklarında ilçe halkı için bir kaçış yeri. Niksarlılar burayı hem bir mesire alanı, hem de yazlık olarak kullanıyorlar.

Niksar deyince akla Ayvaz Suyu gelir hemen. Ayvaz Suyu, Niksar’ın hemen yanı başında kaynak suyu olarak çıkmakta. Tarihi tespit edilemeyecek kadar eski olan Ayvaz Suyu, bugün kalite sıralamasında yöre halkının ifadesi ile dünyanın en iyi suları arasında yer alıyor.

Roma, Bizans dönemlerinde iskan edilmiş, daha sonra da Anadolu Selçuklu döneminde çok önemli bir merkez olan Niksar’da çok sayıdaki tarihi eser bulunuyor. Bu eserlerden biri de Niksar Kalesi. İlçeye hakim bir tepede, yalçın kayalık üzerine taştan yapılmış bu kalede şu sıralar restorasyon çalışmaları devam ediyor.

Ziyaret edilebilecek önemli yerlerden biri de, Niksar’ın fatihi, Danişmendlilerin kurucusu, Sultan Alparslan’ın emirlerinden Melik Ahmet Danişment Gazi Hazretlerinin Türbesi. Melikgazi Mezarlığı içinde bulunan türbenin çevresinde, Danişmend, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait mezar taşları, kitabe ve türbeler var.

Ancak, Niksar’da bence en dikkat çekici tarihi eser, 1145 yılında Selçuklular tarafından yaptırılan, dikdörtgen planlı Ulu Cami. Birçok camiden farklı olarak, bu caminin depremlere dayanıklı olması amacı ile, giriş kısmı dışında kalan üç tarafı yatay taş dayanak duvarlar ile desteklenmiş. Niksar’da mimarisi ile dikkat çeken bir başka cami de, 14. Yüzyılda Ebu Said Bahadır Han tarafından tekke olarak inşa edilmiş olan Çöreğibüyük Camii. Niksar’da, İlhanlılardan kalan en önemli eser olan bu cami, adını sağ ve sol yanlarında bulunan çöreğe benzer iki büyük diskten almış.

Niksar’da görmenizi önerebileceğimiz son yer, şehrin içinden geçen Çanakçı Deresi üzerinde, Arasta Camii yanında yer alan Leylekli Köprü. Tek kemer gözlü, yarım daire şeklindeki köprünün kemer kilit taşının üzerindeki taşta, kabartma tekniği ile yapılmış, ağzında yılan tutan bir leylek figürü var.

Gördüğümüz kadarı ile Niksar’da Belediye, gerek tarihi eserleri restore etmek gerekse Niksar’ın çehresini değiştirmek için yoğun çaba harcıyor. Niksar Belediyesi’nin bir başka ilginç icraati de, 2 yıldan beri üniversite sınavına girmek için buraya gelen öğrencilere kalem, silgi, kalemtraş, kolonya, şeker ve ufak bir pet şişe sudan oluşan bir set hazırlayıp vermesi. Bu girişimde, Türkiye’de Niksar Belediyesi ilk ve tek.

Dünyanın Sekizinci Harikası Olabilecek Bir Doğa Oluşumu: “Ballıca Mağarası”

Turizm açısından Tokat’ın en ilgi çekici yeri ise hiç kuşkusuz muhteşem bir doğa oluşumu harikası olan Ballıca Mağarası. Tokat’ın batısında Akdağın Yeşilırmak Havzasına bakan kuzey yamacında yer alan Ballıca Mağarası il merkezine 36 km, Pazar ilçesine ise 8 km uzaklıkta. Bu yeraltı mağarası tamamen keşfedilip açığa çıkartıldığında belki de dünyanın sekizinci harikası olmaya aday. Ballıca Mağarası’na Tokat-Turhal Yolu üzerinden, Pazar ilçesi sapağı girişinden gidiliyor. İlçe girişinde, 1238 yılında Selçuklular döneminde yapılmış olan Mahperi Hatun Kervansarayı bulunuyor. Kervansaray’da halen restorasyon çalışmaları devam ediyor. Pazar ilçesinin merkezinden Ballıca Mağarası’na doğru yol alırken, otobüsümüz dik ve virajlı bir yoldan tırmanıyor. Her virajı döndüğümüzde bizi muhteşem bir manzara karşılıyor. Her yer yemyeşil ve hava tertemiz. Nihayet, 1800 metre yükseğe çıktığımızda artık muhteşem doğa harikasının, Ballıca Mağarası’nın önündeyiz. İçeride yarasaların olduğu haberi bizi biraz ürkütse de cesaretimizi toplayarak rehberimizin eşliğinde mağaradan içeriye ilk adımımızı atıyor ve aşağıya doğru inmeye başlıyoruz.

Rehberimizin verdiği bilgiye göre Ballıca Mağarası, 1990’lı yılların başlarında bir keçi çobanı tarafından tesadüfen keşfedilmiş ve 1995 yılında da turizme açılmış. Mağara 3-4 milyon yıllık bir geçmişe sahip ve içinde daha önce çeşitli medeniyetler yaşamış. Yapılan keşif gezileri sonucunda, henüz 7 katından dört katı açığa çıkarılmış olan mağaranın 7 kat altına inildiğinde büyük bir göle ulaşılması hedefleniyor. En yüksek ve en alçak yeri arasındaki yükseklik 94 metreyi bulan mağaranın, halen ziyaretçiler tarafından 64 metre derinliğine kadar inilebilmekte ve 680 metre ileriye gidilebilmekte. Ancak rehberimiz, araştırmacılar tarafından mağaranın 5 km içine kadar girildiğini, ancak 1 km’den sonra mağaranın 60-70 kola ayrıldığını söylüyor.

Mağaranın içinde dik merdivenlerle aşağıya doğru inilirken, farklı boy ve şekildeki soğan ve fil ayağı sarkıtlar, mantar ve dikitler, sütunlar, damlataşlar, mağara gülleri, içi su dolu havuzlar, büyük bir damlataş ormanını oluşturmakta. Her santimetre karesi ile büyüleyici bir güzelliğin saklı olduğu mağaranın en karakteristik şeklini soğan sarkıtlar ile bazı taş ve kaya parçalarının üzerinde sanki baskı usulü ile işlenmiş motifler oluşturuyor. Kayaların bazısı kuru, bazısı ise yukarıdan aşağıya doğru sızan yeraltı suları neticesinde nemli ve kaygan. Her katta, tabanda su akıntısı olmamasına karşın yer yer su birikintileri ve çamur olduğundan, paçalarınızı sıvamanızı ve özellikle alçak kaya altlarından geçerken dikkatli olmanızı tavsiye ediyoruz.

Mağarada insanı ürküten en önemli şey, içeride yaşayan en belirgin canlı türü olan yarasalar. Yarasaların bulunduğu bölümden geçerken kesif bir koku geliyor insanın burnuna. Çıkardıkları sesler dışında ise yarasaların insanlara başka bir zararı yok, en azından şimdilik. Tam tersi yarasalar, insanların çıkarmış olduğu karbondiyoksiti gece dışarı taşıdıklarından mağaranın içindeki havanın oksijen açısından zengin ve temiz olmasına yardımcı oluyor. Nem derecesi 20 ile 80 arasında değişen mağara, yaz kış ortalama 18 derecelik bir sıcaklığa sahip ve içinde gezen ziyaretçileri sıkmıyor.

Tokat Kebabı ve Baskı Desenli Yazmalar

Verimli topraklarında yetişen ürünleriyle zengin bir mutfağa sahip olan Tokat’a gidildiğinde mutlaka tadılması gereken yemekler var. Bunların başında, Gaziantep ve Urfa kadar ünlü olmasa da Tokat Kebabı geliyor. Tokat Kebabı; taze kuzu eti, kuyruk yağı, közlenmiş patlıcan ve patates dilimleri, biber ve domatesler, soğan ve sarımsak parçaları kebap ocaklarında pişirilerek, özel yufka ekmeği üzerine yerleştirilip servis yapılıyor. Servis yapılırken kebabın yanında yoğurt ya da cacık getiriliyor. Ağzının suyu akıp da Tokat Kebabı’ndan tatmak isteyenlere, bir porsiyonunun bile insanı fazlası ile doyurduğunu söyleyelim. En leziz Tokat Kebabı’nı tadabileceğiniz yerler arasında, Ali Paşa Camii yakınında bulunan Saray Restaurant ve GıjGıy Tepesi’ndeki lokanta sayılabilir.

Tokat’a uğramışken tadabileceğiniz diğer özel bir yemek de Çökelekli. Gözleme tarzında, içine ya “ayranlı” ya da “çiğleme” çökelek konularak yapılan yöreye özgü bu hamur işi pide şeklinde hazırlanıp sacda pişiriliyor. Bu iki çökelek tipinden makbul olanı ise Çiğleme Çökelek. Bunlar dışında, Tokat’ın asma yaprağı, çemeni ve pastırması, domates salçası, kirazı, taze ceviz içi de meşhur.

Tokat’ta konaklama yapılabilecek yerlerin başında dört yıldızlı Büyük Tokat Oteli ile, bahçesi, odaları ve dış görünüşüyle son derece temiz ve modern bir görünüme sahip olan Öğretmenevi geliyor. Büyük Tokat Oteli merkeze biraz uzak olmasına rağmen, sürekli işleyen otobüsler ile şehir merkezine ulaşım hiç de zor değil. Öğretmenevi ile diğer kalınabilecek oteller ise zaten merkezde bulunuyor. Otobüsler dışında, şehir içindeki ulaşım kırmızı minibüsler ile yapılıyor. Mavi renkli minibüsler ise, şehir dışındaki yerlere ve üniversite kampüsüne ulaşımda kullanılıyor.

Son Söz

Orta Anadolu’nun ılıman iklimi ile yeşermiş bu cennet köşesine yaptığımız bu gezi, bize hem Anadolu’nun zengin kültür mirasını bir kez daha kucaklama, hem de stresli şehir yaşamından uzaklaşarak, mütevazi insanların yaşantısı ile kaynaşma fırsatı veriyor. Memleketimizde belki de sadece ismini duyduğumuz, ama yaşamından ve güzelliklerinden habersiz olduğumuz bu bakir kalmış yöreleri sizin de keşfetmeniz ve mevcudiyetinizle onurlandırmanız dileklerimle…

27/06/2006
Doç.Dr. Mustafa Kemal Yılmaz

İlgili Yazılar

Yazılarım

İznik – Çini Motifleri İle Süslü Tarih İzleri

Doğanın kış uykusundan uyandığı, ilkbaharın rengarenk çiçekler ile ağaçların dallarını süslediği Nisan ayında, ara...

Marmara Adası – Çınar Ağaçlarının Gölgesinde Ada Sefası

Çoğumuz için adalar, yazın sıcak günlerinde serin bir deniz esintisinin ferahlığını hissedebileceğimiz, trafik gürültüsünün...

Erzurum – Dadaş Ellerinde Yaz Sefası

Kadim çocukluk arkadaşımla birlikte yazın bunaltıcı sıcaklarından kaçmak için nereye gidelim diye düşünürken,Dadaşlar Diyarı...

Pamukkale / Denizli – Anemonların Kucağında Uzanan Bir Asil...

İlkbahar yağmurlarının hayat verdiği doğanın kucağında, pembe-beyaz perçemlerini aralayan çiçeklerin yeşilin binbir tonu ile...

Kütahya – Frig Vadisi’nin Çintemanisi

Tebdil-i mekanda ferahlık olsa da, bazen iş seyahatleri birbirinin peşi sıra gelince sıkıntı verici...

Bombay – Yakın Doğunun Uyumayan Şehri

Seyahat yaşamınızın bir parçası oldu ise, seyahat kitapları okumak da bir başka parçası olmuş...

Kategoriler

Yorumlarınız