Mustafa Kemal Yılmazhoşgeldiniz
Kişisel web sayfasına hoşgeldiniz

Erzurum – Dadaş Ellerinde Yaz Sefası

Kadim çocukluk arkadaşımla birlikte yazın bunaltıcı sıcaklarından kaçmak için nereye gidelim diye düşünürken,Dadaşlar Diyarı Erzurum’a gitmeye karar veriyoruz. Uçuş saatimiz 07:15. Mahmur gözlerle bindiğimiz uçağımız 1 saat 45 dakika sonra Erzurum Havalimanına doğru süzülürken kahverengi, mor, sarı ve yeşil renklerdeki tarlalar oluşturdukları geometrik şekiller ile tıpkı motiflerle bezenmiş bir halı canlılığında. Havalimanına ayak bastığımızda bizi rehberimiz Ömer Bey karşılıyor. Siyah renkli 1995 Model Mercedesine kurulup gezmeye başladığımızda kendimizi VİP gibi hissediyoruz.

Palandöken dağlarının eteklerinde kurulmuş Erzurum kenti, 1890 rakımı ile ülkemizin en yüksek ili. Dağların yamacında kurulmuş ve kış turizminin vazgeçilmez konaklama tesisleri olan oteller 2490 rakımda. Telesiyej ile kayak yapmak için çıkılan en yüksek yer ise 3176 metre. Palandöken Dağları, kuzeyden güneye 75 km uzunluğunda, doğudan batıya 25 km genişliğinde bir alana uzanıyor. Dünya Üniversitelerarası Kış Olimpiyatı 2011 yılı Şubat ayında bu ilimizde yapılacağından, yeni atlama pistlerinin yapımı hızla devam ediyor. Şehir merkezinin nüfusu 360.000. İlçeleri ve köyleri ile birlikte nüfus 780.000’i buluyor. Erzurum Büyükşehir olmasına karşın diğer şehirlere verdiği yoğun göç nedeniyle nüfusu bir türlü milyonu yakalayamamış. Bu kadim kentin en önemli giriş kapılarından olan Tebriz, Gürcü, İstanbul ve Kars Kapılarından bugün sadece Kars Kapısı ayakta, ama o da askeri bölgede.

Aziziye ve Mecidiye Tabyaları

Gezi güzergahımızın ilk durağı Atatürk Üniversitesi. Üniversite 1957 yılında kurulmuş. Çok geniş bir alana yayılmış modern ve düzenli bir kampüse sahip. Üniversitede 40.000’in üzerinde öğrenci eğitim görüyor. Üniversiteden sonra Aziziye ve Mecidiye Tabyalarına geçiyoruz. 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi sırasında düşmanı durdurmak için askeri karargah olarak kullanılmış olan bu tabyalar, geniş bir alana dağılmış küçük tabyalardan oluşuyor. Tabyaları gezerken, rehberimizden Rusların Aziziye Tabyasını ele geçirdikleri sırada Nene Hatun’unateşlediği ve Rusların Erzurum’dan halk tarafından püskürtüldüğü vakıayı dinleyince tüylerimiz diken diken oluyor. Günümüzde tabyaların çoğu yıkılmış veya bakımsız durumda. Ana karargah olarak kullanılan bina ile Horasan sıvası kullanılarak yapılmış beyaz renkli surlar ise hala ayakta. Aziziye Tabyalarının arka tarafında Nene Hatun’un kabri yer alıyor. Bu elleri öpülesi anamızın ruhuna Fatiha gönderiyor ve Mecidiye Tabyalarına geçiyoruz. Mecidiye Tabyalarının bulunduğu mevkideki karargah binası çok daha sağlam bir şekilde ayakta. Yaklaşık 25 metre uzunluğundaki karargahın içi boş da olsa gezilmeye değer. Ancak ciddi bir bakım ve restorasyondan geçmesi şart. Zaten Erzurum’daki yetkili birimler de burayı yaşayan bir müze haline dönüştürmeyi planlıyorlarmış.

Tarihten İzler….

Tabyalardan sonra istikametimizi tarihi eserlere çeviriyoruz. İlk durağımız, Erzurum’un simgelerinden Çifte Minareli Medrese. 1250’li yıllarda Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın kızı Hüdavent Hatun tarafından yaptırılmış olan medrese, özellikle ön cephesindeki süslemeleri ve kapı girişindeki kartal-ejder motifleri ile dikkat çekmekte. Taç Kapı’dan geçilerek girilen geniş avlunun etrafı sütunlarla çevrili. Eskiden talebelerin ders gördüğü alçak kapı girişli odalar da avlunun etrafında yer almakta. Avluda, güzel sanatlarla uğraştığı anlaşılan kızlı-erkekli öğrenciler eskiz çalışması yapmakla meşgul. Sütunlardaki nadide işlemeler hayranlık uyandırmakla birlikte, çoğu yapıldığı dönemde devlet hazinesinden yeterli kaynağı alamadığı için yarım kalmış. Avlunun arka tarafında, pologonal bir gövde ve konik külahtan oluşan yapısı ile bir de kümbet bulunuyor. Medresenin güney kısmında, tüm görkemi ile Üç Kümbetler yer alıyor. Kümbetlerin özelliği, üst taraflarının istişare amaçlı toplantılar yapmak için, alt taraflarının ise mezar olarak kullanılıyor olması. Anadolu’nun mezar anıtlarının en güzel örneklerinden olan ve XIV. Yüzyılın başlarında yaptırıldığı sanılan Üç Kümbetler de kesme taşlı yapısı, sekizgen gövdesi ve üzerindeki kubbe ile konik karışımı külahı ile her açıdan görülmeye değer.

Öğle yemeği molasından önceki son uğrak yerlerimiz Ulu Cami (Atabey Camii) ve Erzurum Kalesi ile Saat Kulesi. Çifte Minareli Medrese’nin yanında bulunan, 1179 yılında yaptırılmış Ulu Camii Erzurum’un en eski camilerinden. Tavan kısmındaki ahşap kaplamalar dikkat çekici. Toplam 40 sütunun bulunduğu camide, iç kısımdaki sütunlar, depreme karşı korunma sağlayacak şekilde hafif bir eğim ile birbirinin ardı sıra sıralanmış. Mihrap kısmında ise namaz vakitlerini pencereden içeri sızan güneş ışıklarına göre tespit edebilen bir yapı kurgulanmış. Erzurum Kalesi ve Saat Kulesi Ulu Cami’nin karşısında yer alıyor. V. Yüzyılda Roma İmparatoru Theodosius tarafından yaptırılmış olan kalenin avlusundan geçerek dar ve dik merdivenleri (69 basamak) ıslaya tıslaya tırmanarak çıktığımız Saat Kulesi Ortaçağ’da gözetleme kulesi olarak kullanılmış. Tepsi Minare olarak da adlandırılan kule Osmanlı döneminde saat kulesine çevrilmiş. Kuleden şehrin dört bir yanını görebilme imkanınız var. Kazı çalışmalarının devam ettiği kalenin avlusunda, yan yana sıralanmış top arabaları ile sayıları 100’ü aşan üst üste dizilmiş havan topları dikkat çekiyor.

Ve lezzet durakları… Erzurum’a gelinir de Cağ Kebabı yemeden dönülür mü diyorsanız sizi Gel-Gör Kebapçısı’na davet ediyorum. Burası cağ kebabı yiyebileceğiniz en güzel mekanlardan biri. Süzme yoğurt, acılı ezme, çoban salata, kuru soğan ve yufka ekmeği eşliğinde sunulan şişlere takılmış kuzu etinden kebapları büyük bir iştahla mideye indiriyoruz. Bir, iki, üç derken dördüncü şişlerde pes ediyoruz. Gerçekten de kebabın tadı muhteşem…

İlgili Yazılar

Yazılarım

İznik – Çini Motifleri İle Süslü Tarih İzleri

Doğanın kış uykusundan uyandığı, ilkbaharın rengarenk çiçekler ile ağaçların dallarını süslediği Nisan ayında, ara...

Tokat – Karadenizden İç Anadoluya Uzanan Zümrüt Yeşili Bir...

Yazın bu sıcak günlerinde herkes tatil için Ege ve Akdeniz Bölgesi’ndeki tatil beldelerine akın...

Marmara Adası – Çınar Ağaçlarının Gölgesinde Ada Sefası

Çoğumuz için adalar, yazın sıcak günlerinde serin bir deniz esintisinin ferahlığını hissedebileceğimiz, trafik gürültüsünün...

Pamukkale / Denizli – Anemonların Kucağında Uzanan Bir Asil...

İlkbahar yağmurlarının hayat verdiği doğanın kucağında, pembe-beyaz perçemlerini aralayan çiçeklerin yeşilin binbir tonu ile...

Kütahya – Frig Vadisi’nin Çintemanisi

Tebdil-i mekanda ferahlık olsa da, bazen iş seyahatleri birbirinin peşi sıra gelince sıkıntı verici...

Bombay – Yakın Doğunun Uyumayan Şehri

Seyahat yaşamınızın bir parçası oldu ise, seyahat kitapları okumak da bir başka parçası olmuş...

Kategoriler

Yorumlarınız