Mustafa Kemal Yılmazhoşgeldiniz
Kişisel web sayfasına hoşgeldiniz

Kütahya – Frig Vadisi’nin Çintemanisi

Tebdil-i mekanda ferahlık olsa da, bazen iş seyahatleri birbirinin peşi sıra gelince sıkıntı verici olabiliyor. Hele bir de yurtdışından gelip, ertesi gün sabah 04:00’te sıcak yatağınızdan kalkarak uçuşa yetişmek zorundaysanız varın siz düşünün gerisini. İşte böyle bir ruh hali içinde olduğum Mayıs ayının ılık bir seher vakti uçağa binmek üzere havalimanının yolunu tutuyorum. Dumlupınar Üniversitesi’nin düzenlendiği bir konferansa katılmak üzere Kütahya’ya gideceğim. Kütahya’ya uçak seferi olmadığı için önce uçakla Eskişehir’e gitmem, daha sonra ise karayolu ile Kütahya’ya geçmem gerekiyor. Saat 06:30’da uçağa binerken gözlerim hala uykulu. vaktinde havalanan uçağımız 45 dakika sonra Eskişehir’in mütevazi havaalanına iniş yapıyor. Havaalanı çıkışında üniversite yönetiminin beni Kütahya’ya götürmek üzere ayarladığı araca binerek yola koyuluyoruz. Keyifli bir güzergahta, Frig Medeniyetinin izlerine yön gösteren tabelaları arkamızda bırakarak yaptığımız 1 saatlik yolculuk sonrasında Kütahya’dayız. Her taraf ilkbaharın etkisi ile yemyeşil.

Kütahya, pek çok kişi tarafından çinisi ile tanınan, ancak çinisi dışında da görülesi birçok güzellikleri olan şirin bir ilimiz. Kütahya’nın kendi içine kapanık yapısı Dumlupınar Üniversitesi’nin 1992 yılında açılması ile büyük ölçüde değişmiş. Üniversite ile birlikte şehre hareket, esnafa bereket gelmiş. Her geçen gün gelişen üniversite kampüsü bugün birçok üniversite ile boy ölçüşecek seviyeye gelmiş. Tavşanlı yolu üzerinde, şehre 10 km mesafede bulunan üniversite merkez kampüsündeki binaların mimari yapısı, özenle seçilmiş dış cephe renkleri ve yerleşim biçimi, bu üniversite ile ilk kez tanışanlar için etkileyici. İçinde 7 farklı göletin ve bir olimpik yüzme havuzunun bulunduğu, modern bir otel ile SPA merkezinin inşaatının devam ettiği kampüste, ayrıca bir ilköğretim okulu ve lise de bulunuyor. Kampüste, öğretim görevlilerinin kalması için iki katlı evler, öğrenciler ve bekar öğretim üyelerinin kalması için de bir yurt yaptırılmış.

Kampüsün 5-10 km ilerisinde Yoncalı Kaplıcaları yer almakta. Yeri gelmişken söyleyelim, Kütahya kaplıcaları ve termal suları ile ünlü, sağlık turizmi açısından önde gelen illerimizden biri. Komşuları olan Pamukkale ve Afyon kadar ismini duyuramamış olsa da, şehrin çevresinde çok sayıda kaplıca ve termal tesis var. Bu tesisler arasında;Ilıca-Harlek, Emet-Yeşil, Kaynarca, Tavşanlı-Göbel sayılabilir. Üniversite kampüsü içinde de 25 ve 60 derece sıcaklıkta termal suları çıkıyor. Üniversite yönetimi 25 derecelik suyu havuzu ısıtmakta, 60 derecelik suyu da inşaatı devam eden otelde, hamam ve SPA ünitelerinde kullanmayı planlıyor. Bunun yanısıra, Kütahya son derece zengin maden yataklarına da sahip.

Aizanoi Antik Kenti ve Dünyanın İlk Ticaret Borsası

Kütahya’nın bir başka özelliği de, Eskişehir-Kütahya-Afyon hattında uzanan “Frig Vadisi”nin tam ortasında bulunması. Frig medeniyetinin izlerini taşıyan en önemli yerlerden biri de, Kütahya’ya 57 km uzaklıktakiÇavdarhisar ilçesi yakınında bulunan Aizanoi Antik Kenti. Efes, Bergama ve Side gibi kentlerle çağdaş olanAizanoi Antik Kenti, Koca Çay ırmağının iki yakasına kurulmuş ve geniş bir alana yayılmış bir yerleşim birimi. Antik kentte yapılan kazılar sonucunda açığa çıkarılan en önemli eser, M.S. 2. Yüzyılda İmparator Hadrian döneminde yaptırılmış olan Zeus Tapınağı. Atina’daki Akrepol’e benzer bir mimari yapıya sahip olan tapınak, ana gövdesi ve gövdeyi taşıyan kolonları ile tamamen ayakta. Tapınağın altında, tonozlarla örtülü, depo olarak kullanılan bir mekan var. Tapınağın ön tarafında, yılan saçlı kadın Medusa’nın heykeli dikkat çekmekte. Medusa kabartmasının birkaç adım ilerisinde ise mezar taşları ve farklı form ve büyüklükte taş kapılar göze çarpıyor.

Yıllardır borsada çalışan biri olarak, antik kenti gezmeyi benim açımdan cazip kılan özelliklerinden biri de,dünyanın ilk ticaret borsasının bu antik kentte kurulmuş olması. Kurulduğu dönemde tahıl pazarı olarak kullanılan borsa binasının kısmen onarılan duvarlarında, M.S. 4. Yüzyıl başlarında İmparator Diocletianus’un 304 yılında fiyat istikrarını sağlamak ve enflasyonla mücadele etmek için yaptığı ücret tespitlerinin bir kopyası bulunmakta. Bugün ise, borsanın “pit” benzeri yuvarlak tarzda yapılmış alım-satım platformu ile bu platformun ortasında bulunan iki sütun hala ayakta. Borsanın 5-10 metre ilerisinde Sütunlu Cadde yer almakta. Eskiden sağlı sollu dükkanların sıralandığı Cadde üzerinde, dükkan kapılarının sürgülü olduğunu gösteren izler mevcut.

Aizanoi antik kentinde görülmesi gereken yerlerden biri de stadyum ve antik tiyatro Kısmi olarak açığa çıkartılmış olan 13000 kişilik stadyum ile yer yer çöküntüye uğramış, basamaklarının sadece dörtte biri ayakta kalmış bulunan antik tiyatro bu hali ile bile cazibesini koruyor. Günümüzde ise amfi tiyatro ve stadyumun açığa çıkarılması için yapılan kazı çalışmaları devam ediyor. Kazı alanında dikkatimi çeken bir başka şey de, bir kitabe üzerindeki, olimpiyat oyunlarında kazanılmış başarıları simgeleyen madalyonlar.

üzerine kendilerini ziyaret ettiğimiz Çavdarhisar İlçesi Kaymakamı ve Belediye Başkanı, Aizonia antik kentinin tanıtımı ve daha fazla gün yüzüne çıkarılması için yoğun çaba gösterdikleri, 2008 yılında burayı 11.000 kişinin gezdiği, bölgedeki kazı çalışmalarının Alman arkeologlar tarafından yürütüldü bilgisini veriyor. Kaymakam Bey’in yöreye ilişkin verdiği bir başka bilgi de, her yıl Haziran ayında dünyanın dört bir yanından buraya gelen Tatarların,Çavdar Tatarlarının yaşadığı bir köy olan Sabantuyu’nda toplanarak şenlikler düzenlediği. Bu sene katılamıyor olsam da, akıl defterime bu tarihi kaydetmeyi ihmal etmiyorum. Hava iyice kararmaya başladığında kazı alanından ayrılıyor ve günün yorgunluğunu atmak üzere konaklama yapacağımız mekana gitmek üzere şehre geri dönüyoruz.

Tarihi Konaklar, Ulu Camiler ve Müzeler

Kütahya’da konaklanabilecek alternatiflerin sayısı sınırlı. Üniversite yönetimi bizi, Germiyan Sokak’takiIspartalılar Konağı’nda ağırlıyor. 19. Yüzyılın başlarında Ispartalılar olarak bilinen Mehmet Gıyas Ispartalı ailesi tarafından yaptırılmış olan üç katlı bu konak bir süre atıl kaldıktan sonra aslına uygun olarak restore edilmiş. Konaktaki odalar 2-3 kişilik. Her odada, işlemeli perdelerin süslediği pencerenin önüne konulmuş uzunca bir sedir ve ahşap bir gardrob bulunuyor. Konak aynı zamanda restoran olarak da hizmet veriyor. Çarşamba, Cuma ve Cumartesi akşamları canlı müzik var. Müzik sesinden rahatsız oluyorsanız, gece geç saate kadar eğlenceye katılmanızı tavsiye ederim. Germiyan Sokak’da kalabileceğiniz birkaç konak daha var. Ayrıca, şimdilerde Kütahya’ya beş yıldızlı Hilton Oteli de yapılıyor.

Türkülerin gönlü sarhoş eden sözleri ve hoş nameleri eşliğinde geçen keyifli bir gecenin sabahında, temiz havanın etkisi ile midir bilinmez, sabah 07:00’de zıpkın gibi ayaktayız. Kuş sütünün eksik olduğu mükellef bir kahvaltı sofrasında karnımızı doyurduktan sonra şehir turuna çıkıyoruz. Ispartalılar Konağı’nın bulunduğu Germiyan Sokak boyunca kimi restore edilmiş, kimi ise restore edilmeyi bekleyen sağlı sollu sıralanmış konaklar var. Şehrin yaşayan tarihi olan bu konaklar, tahta kapıları ve kafesli pencereleri ile geçmişten bugüne izler taşıyor

Bu konakların devamında, Eski Kütahya olarak isimlendirilen, sağlı sollu dükkanların sıralandığı Alt Çarşı’nınbulunduğu yerden geçip ana caddeye çıkıyoruz. Gediz Caddesi yakınında bulunan Dönerler Camii 1300’lü yıllardan kalma bir Mevlevi tekkesi. 1920’li yıllara kadar dervişlerin semahgahı olarak kullanılan tekke, tekke ve zaviyelerin kapatılmasının ardından 1950’li yıllarda camiye dönüştürülmüş. İç mekanı, sema yapılmaya uygun biçimde silindir tarzda yapılmış olan caminin haziresinde, Mevlevi ailesine mensup oldukları anlaşılan 8 zat-ı muhteremin kabri var

Dönerler Camisi’nin biraz ilerisinde Ulu Camii yer alıyor. Yıldırım Beyazıt tarafından 1389 yılında yaptırılmış olan bu caminin giriş kapısının hemen karşısında bulunan şadırvan kısmı orijinal hali ile muhafaza edilmiş. Bu bölgede gezilmesi gereken iki de müze var. Bunlar; Çini Müzesi ile Arkeoloji Müzesi. Kütahya, çini ve porselenin önemli merkezlerinden biri. Çini Müzesinde, Osmanlının farklı dönemlerinden kalma çok sayıda çini eser ile, 1973 yılında kurulmuş Azim Çini Fabrikasının sahibi tarafından müzeye hediye edilen 20. yüzyıl çini eserleri sergilenmekte. Müzenin en orijinal parçası ise, duvarda asılı duran, 1300’lü yıllarda çini ustaları ile çalışanları arasında yapılmış dünyanın ilk toplu iş sözleşmesini gösteren tarihi belge: “Fincancılar Esnafı Anlaşması”. Müzede ayrıca, Türkiye’de hangi illerdeki hangi binalarda Kütahya çinisinin kullanıldığına ilişkin bir belge de var. Müzenin dışında, giriş kapısının sağ tarafındaki duvarda, Germiyanoğlu Yakup Bey’in Vakıfnamesi asılı.Yakup Bey’in mezarı ve türbesi de bu müzenin içinde. Müzenin bahçesinde ise, duvara yaslanmış olarak, yan yana sıralanmış yirmiyi aşkın mezar taşı var.

Kütahya’da gezilmesi gereken diğer bir müze de Arkeoloji Müzesi. Frig Vadisinde, Almanlar ve Dumlupınar Üniversitesi Arkeoloji bölümü öğrencileri tarafından yapılan kazılarda ortaya çıkarılan eserler bu müzede sergileniyor. Bu eserler arasında, savaş sahnelerine ilişkin kabartmaların resmedildiği lahitler, uzay mekiğini andıran tarzda yapılmış mezarlar, tekli-ikili ikona kabartmalarının kazındığı büyüklü küçüklü taş tabletler, o dönemin yaşam tarzını simgeleyen kapkacaklar ve süs eşyaları bulunuyor. Müzeleri gezdikten sonra, Gediz Caddesinin devamında, hamamdan müzeye dönüştürülmüş olan Kütahya Jeoloji Müzesinin önünden geçerekMacar Evi’ne  geliyoruz. Bu vesile ile, Kütahya ile Peşte’nin kardeş şehirler olduğunu öğreniyorum. Geniş bir avlu içinde yer alan Macar Evi 3 katlı yayvan bir konak görüntüsünde. Her katta, 1840’lı yıllarda bu konakta yaşamış olan seçkin Macar politikacısı ve özgürlük hakları savunucusu Lajos Kossuth’un (1802-1894) yaşamından izler var. Konaktaki çalışma, yatak, oturma ve misafir odaları hep bu izlerle dolu. Hatta odalardan birinde, o dönemden kalma bir piyano bile bulunuyor.

Macar evinden sonra, şehri dört bir açıdan kuşbaşı görebilmek için 72 burçlu Kütahya Kalesi’ne çıkıyoruz. Hisarın üst tarafında, ziyaretçilerin şehri seyretmeleri için bir döner kule yapılmış ve teleskop konulmuş. Kalenin önemli bir kısmı hasar görmüş olmakla birlikte, ayakta kalan hisarlar, özellikle karşı yamaçta bulunan Hıdırlık Tepesindenbakıldığında görülmeye değer. Hisarın karşı cephesinde bulunan Hıdırlık Tepesi’ne geçtiğinizde, bu tepenin aşağı tarafında bulunan, minaresi ve dış cephesi çinilerle bezeli, 1973 yılında yaptırılmış Çinili Camii gezebilirsiniz. İç kısmı beklendiği kadar güzel çinilerle kaplı olmasa da, gönle ferahlık veren mavi çinilerle kaplı dış cephesi için bile burayı görmeye değer.

Kütahyalı Bir Seyyah-ı Muhterem: Evliya Çelebi

Mihmandarımın yönlendirmesi ile bir sonraki durağımız Evliya Çelebi Müzesi. Dünyaca ünlü seyyah Evliya Çelebi’nin ismini duyunca duraklıyorum. Her zaman gıpta ettiğim bu seyyah-ı muhteremin Kütahya’lı olduğunu daha yeni öğrenmiş olmaktan dolayı duyduğum utançtan belki de. Gerçekten de Evliya Çelebi, şu anda önünde durduğumuz, orijinal haline sadık kalınarak yeniden inşaa edilmiş olan bu iki katlı konakta dünyaya gelmiş. Müze görevlisi ve aynı zamanda ayaklı bir Evliya Çelebi kütüphanesi olan Ersin Bey bize, Seyahatnamenin IX. Cildinin,16-21-28-81’inci sayfalarında, Evliya Çelebi’nin, kendisinin ve dedelerinin Kütahyalı ve Germiyan Soyundanolduğunu ifade ettiği bilgisini veriyor. Ayrıca Ersin Bey’den, Evliya Çelebi’nin seyyah olma özelliği dışında, hattat, vergi memuru, neyzen ve şair olma vasıflarını taşıdığını da öğreniyoruz. Müzenin bahçesinde ise, Evliya Çelebi’nin dedesi Kara Ahmet Bey’in kabri bulunuyor.

Sohbet tatlı olsa da, geri dönüş zamanı yaklaştığı için Ersin Bey’den müsaade isteyip ayrılıyor ve şehir merkezinde, fıskiyelerden akan suların taçlandırdığı çinili vazonun bulunduğu Cumhuriyet Caddesine geliyoruz. Burası Kütahya’nın en hareketli ve kalabalık yeri. Cadde boyu kısa bir volta atıp, Seyyid Süleyman Oğlu Ali Paşa (Alo Paşa) tarafından 1796-97 yıllarında yaptırılmış Ali Paşa Camisini gördükten sonra,  Kütahya Çarşısı Çiniciler Kervansarayı’na gidiyoruz. Burası, çini işi ile uğraşan meslek erbabını bir araya getirmek amacıyla kurulmuş olmasına rağmen pek rağbet görmemiş. Şimdilerde bu kervansarayda yılın 11 ayı hareketsiz geçiyor. Birçok esnaf dükkanları depo olarak kullanıyor, çok az sayıda dükkanda da satış yapılıyor. İznik’teki Çiniciler Çarşısı ile karşılaştırıldığında Kütahyalıların kendilerini tanıtma ve ürünlerini pazarlama yönünden girişimcilik ruhlarının zayıf kaldığı izlenimini ediniyorum. İznik’den aldığım çinili tabağın yanına koymak üzere, Kütahya hatırası çinili bir tabak da buradan alarak bu çarşıdan ayrılıyorum.

Germiyan Beyliğinin Başkentine Veda…

Germiyan Beyliğinin başkenti ve şehzadeler diyarı Kütahya’ya veda etme zamanı. Bizi iki gün boyunca en iyi şekilde ağırlayan üniversiteli meslektaşımla birlikte Eskişehir’e dönmek üzere Çini Garı’na geliyoruz. Buradan sık aralıklarla Eskişehir’e otobüs ve minibüs seferleri var. Çini Garı’ndan minibüse binerken, içten pazarlıksız, sıcakkanlı ve samimi insanların içimi ısıtan güleryüzlü bakışları uğurluyor beni. Serzenerek geldiğim bu şehirden, şimdi ayaklarım geri geri giderek ayrılırken, yüreğime memleketimin bir başka zarif motifini nakşetmiş olmanın gururu var içimde

Doç.Dr. Mustafa K. YILMAZ
06/07/2009

İlgili Yazılar

Yazılarım

İznik – Çini Motifleri İle Süslü Tarih İzleri

Doğanın kış uykusundan uyandığı, ilkbaharın rengarenk çiçekler ile ağaçların dallarını süslediği Nisan ayında, ara...

Tokat – Karadenizden İç Anadoluya Uzanan Zümrüt Yeşili Bir...

Yazın bu sıcak günlerinde herkes tatil için Ege ve Akdeniz Bölgesi’ndeki tatil beldelerine akın...

Marmara Adası – Çınar Ağaçlarının Gölgesinde Ada Sefası

Çoğumuz için adalar, yazın sıcak günlerinde serin bir deniz esintisinin ferahlığını hissedebileceğimiz, trafik gürültüsünün...

Erzurum – Dadaş Ellerinde Yaz Sefası

Kadim çocukluk arkadaşımla birlikte yazın bunaltıcı sıcaklarından kaçmak için nereye gidelim diye düşünürken,Dadaşlar Diyarı...

Pamukkale / Denizli – Anemonların Kucağında Uzanan Bir Asil...

İlkbahar yağmurlarının hayat verdiği doğanın kucağında, pembe-beyaz perçemlerini aralayan çiçeklerin yeşilin binbir tonu ile...

Bombay – Yakın Doğunun Uyumayan Şehri

Seyahat yaşamınızın bir parçası oldu ise, seyahat kitapları okumak da bir başka parçası olmuş...

Kategoriler

Yorumlarınız