Yazımın başlığı sizi şaşırtabilir. Ancak bu başlığı atmamın önemli bir nedeni var. Bundan tam bir yıl önce, Ankaralı gezgin dostum sevgili Timur Özkan Bey’in editörlüğünde çıkan “Gezgin Gözüyle Rusya ve Kafkasya” kitabı için, Rusya interlandında hiçbir yeri görmemiş olmama rağmen, kendisi tarafından yazı yazmaya teşvik edilmiş ve “Gönül Gözüyle Rusya” başlıklı yazıyı kaleme almıştım. O günden bu yana, Rus Cumhuriyetlerden birine gitmek hasreti ile yanıp tutuştuğumu itiraf etmeliyim. İş nedeni ile Beyaz Rusya’nın başkenti Minsk’e seyahat etme fırsatı ortaya çıktığında ise, “gönül gözüyle” yazdığım yerleri “dünya gözü” ile görecek olmanın heyecanı sardı beni. İşte bu yazının başlığı da böyle ortaya çıktı.
Atatürk Havalimanından 14:00’de kalkan uçağımız 2 saat sonra Minsk semalarında. İki ülke arasında saat farkı yok. Uçağımız yavaş yavaş alçalırken, pencereden gözbebeklerimize akseden görüntü muhteşem. Minsk, düz ve verimli bir ova üzerine kurulmuş bir şehir. Her taraf yemyeşil ve sık aralıklarla sıralanmış ağaç kümeleri ile çevrili. Tarlalar adeta cetvelle çizilmişçesine muntazam bir şekilde sürülmüş.
Minsk havalimanı mütevazi, ama yılların yorgunluğunu omuzlarında taşıyan eski yapısı ile renovasyon ihtiyacı içinde. Pasaport kontrolünden geçiş süremiz ortalama 5 dakika. 1960’lı yıllardan kalma saç tipleri ve koyu yeşil renkteki üniformaları ile bayan kontrol memurları sanki bir filmin karesinden fırlamış gibi. Hepsi de son derece ciddi. Çoğu İngilizce bilmediği için, anlaşmaya çalıştığınızda azar yeme ihtimaliniz kuvvetle muhtemel. Çıkışta döviz bozdurabileceğiniz tek bir büfe var. Kurlar ise hemen hemen her yerde aynı: 1 Euro = 4000 Ruble, 1 Dolar = 2815 Ruble.
Havalimanından şehre ulaşım taksi ile 40-45 dakika. Yollar otoban, üç şeritli ve geniş. Otobanın her iki tarafı da yemyeşil. Şehre yaklaştığımızda birbirinin peşi sıra toplu konutlar boy gösteriyor. Hepsi de mimari açıdan düzgün ve şehir planlaması ile bütünleşmiş. Aynı görüntü şehir içinde de hakim. Minsk’te eski ile yeninin mükemmel bir uyumu göze çarpıyor. Otelimiz (Hotel Europe) şehir merkezinde, beş yıldızlı ve konforlu. Minsk’te konaklanacak diğer güzel oteller arasında Minks Hotel, Hotel Victoria sayılabilir.
Meydanlar ve Bulvarlar Şehri
Kısa bir dinlenmeden sonra vakit kaybetmeksizin şehri keşfetmeye çıkıyoruz. Minsk, 15. yüzyılda inşaa edilmiş ve Moskova’dan daha eski bir geçmişe sahip. Şehirde en büyük yıkım 2. Dünya Savaşı sırasında yaşanmış. Birçok kişi ölmüş, birçok yer de tahrip edilmiş. Bugüne gelindiğinde, Minsk’i “büyük meydanlar ve bulvarlar şehri” olarak tanımlamak yanlış olmaz. En büyük bulvarı, eski adı ile “Lenin”, yeni adı ile “Bağımsızlık Bulvarı”. Beyaz Rusya adında geçen “Beyaz” kelimesi de “özgürlük ve serbestlik” anlamına geliyor. Tıpkı Rus dili ve edebiyatında “Kırmızı”nın güzeli ifade ettiği gibi. Biz de Bağımsızlık Bulvarı’nda yürüyerek otelimizin birkaç dakika ilerisinde bulunan ve şehrin en önemli meydanı kabul edilen Ekim Meydanı’na (October Square) geliyoruz. Meydanın başlangıcında, Portekizliler tarafından konulan ve şehrin sıfır noktasını gösteren bir anıt var. Meydanda, büyüklükleri ile dikkati çeken iki bina var. Bunlar; Cumhuriyet Sarayı ve Ticaret Odaları Birliği Kültür Sarayı. Ayrıca Ekim Meydanı’nda, gezilmesi gereken ve içinde 2. Dünya Savaşı’nda yaşanılanları anlatan çok sayıda belgenin sergilendiği Minsk Savaş Müzesi de var.
Ekim Meydanı’nın devamında, şehre hayat veren Slovrich Nehri karşılıyor bizi. Yürüyüş yaptığımız caddeler boyunca her yer tertemiz. Tretuvarların kenarlarına renk renk çiçekler dikilmiş. Kaldırımlar 5 kişinin yanyana yürüyebileceği kadar geniş. Slovrich Nehri etrafında çok sayıda park var. Bunlar içinde belki de en büyüğü Gorki Parkı. Geniş bir alana yayılmış olan parkın içi yemyeşil ve modern tarzda yapılmış heykellerle donatılmış. İnsanlar davranışlarında son derecede rahat. Gündüz vakti parkta, oldukça samimi pozlar veren çiftlere rastlamak mümkün. Gorki Parkı’nın 50 metre ilerisinde, sürekli bir meşalenin yandığı Özgürlük Anıtı yer alıyor. Hemen hemen herkes bakımlı ve özenli giyiniyor ve mutsuz bir görüntü çizmiyor. İnsanlar arasında bariz bir gelir dağılımı farklılığının izini görmek zor. Ortalama gelir seviyesi 550-600 dolar olmasına karşın, dört gün boyunca sokakta tek bir dilenciye rastlamıyoruz. Konut fiyatları ise yüksek, insanların çoğu kirada oturuyor.
Minsk sakin, telaşsız, kendi mecrasında yaşayan bir şehir. Şehrin nüfusu 2 milyon, Beyaz Rusya’nın toplam nüfusu ise 9 milyon. Trafik yoğun değil, ulaşım ucuz ve kolay. Metro, tramvay, otobüs dahil her türlü kamu taşımacılığı imkanı mevcut. Taksiye bindiğinizde kilometre başına ödeyeceğiniz ücret 25 cente denk geliyor. Caddelerde Alman ve Japon marka arabalar dikkat çekiyor. Minsk’ten Moskova ve Saint Petersburg’a seyahat etmek isterseniz, en akıllıca seçim tren yolculuğu yapmak. Minsk tren garından neredeyse her saat başı Moskova veya Saint Petersburg’a tren kalkıyor. Yolculuk 14 saat sürse de, gece birinci sınıf mevkide keyifli bir yolculuk yapma imkanınız var. Zaten iş adamlarının çoğu da bu şehirlere trenle seyahat etmeyi tercih ediyorlarmış. Beyaz Ruslar için bu iki şehre seyahat ederken vize gerekmiyor, sadece pasaport göstermek yeterli. Diğer yabancı turistler için ise vize şart.
Minsk’e hayat veren Slovrich Nehri üzerindeki köprülerden birinin yakınında Gözyaşı Adası bulunuyor. Bu adada yer alan anıt, Rusya’nın Afganistan’ı işgal ettiği dönemde Beyaz Rusya’dan bu savaşa katılan ve geri dönmeyen 32000 genç için yaptırılmış. Ağlayan annelerin heykellerinin dikili olduğu anıtın önü her daim çiçek bahçesi. Anıtın ön tarafında, Hz. Meryem’in Hz. İsa’yı kucağına aldığı heykel ile analık duygusu pekiştirilmiş. Nehir kenarında gece-gündüz her saatte rahatlıkla yürüyüş yapabilirsiniz. Ayrıca, nehirde deniz bisikleti ile dolaşma imkanınız var. Gece ise nehir kenarı geç saatlere kadar gençlerin eğlence mekanı. Şehir, güneş battıktan sonra eski binaların ve nehir üzerindeki köprülerin ışıltılı görüntüleri ile ayrı bir güzel
Rus Müziği ve Dansları Eşliğinde Dudutki
Minsk’de görülmesi gereken yerlerden biri de, Rus yöresel yaşamından izler taşıyan Dudutki. Şehre yaklaşık 40 km uzaklıkta bulunan ve tipik bir köy hayatının izlerini taşıyan bu kasaba özellikle turistler için tasarlanmış. Dudutki’ye girişte, büyük bir yel değirmeni ile, Kremlin Sarayına benzer yapısı olan ahşap bir kilise karşılıyor sizi. Yerel giysiler içinde, yüzlerine bebeksi gülümsemeler kondurmuş Rus kızları, Rus müziği eşliğinde güzel ezgiler ile bize sıcak bir hoşgeldin seramonisi düzenlemişler. Bu güzel kızlarla el ele, kol kola dans ediyor ve sonrasında da bizler için hazırlanmış turşu, bal ve ekmekten oluşan aperatiften tadıyoruz.
Dudutki’de, ahşap kulübelerde kurulmuş atölyelerde, farklı el sanatlarının yapılışını izleme imkanınız var. Bunlar arasında; dokuma tezgahında yapılmış kemerler ve dantel işlemeli örtüler, hasır işlemeli abajurlar, samanla doldurulmuş kız-erkek motifleri ve kapı süslemeleri, Avanos tarzı testi ve kapkacakların çamurdan üretildiği tezgahlar, ince işlemeli, üzerine zarif motifler kazınmış deriden eserler, tuğladan yapılmış at nalı ve düdükler sayılabilir. Atölyelerde üretilen tüm eserler satışa sunuluyor. Atölyeler dışında köyde, devekuşundan ineğe, keçiden domuza çok sayıda hayvanın yetiştirildiği bir de çiftlik var. Köyü gezmeyi bitirdiğimizde, eskiden ekmek fırını olarak kullanılan küçük bir restoranda bize ikram edilen peynir çeşitlerinden oluşan tabağı, sıcak çay eşliğinde afiyetle yiyoruz.
Dudutki gezimize sağanak yağmur altında başlamamıza rağmen, güneş ile yağmur sanki ikiz kardeşçesine sürekli yer değiştiriyor. Buna şehir içinde yaptığımız geziler sırasında da şahit oluyoruz. Bu nedenle Minsk’te, özellikle de yaz aylarında, “hava yağmurlu” diye endişeye kapılmanıza gerek yok. Şiddetli bir yağmurun ardından sizi şaşırtacak ölçüde güneşli bir hava ile karşılaşabilirsiniz. Havadan söz açılmışken, Beyaz Rusya’da yaz aylarında havanın akşam saat 10:00’da karardığını, sabah ise erken saatte aydınlandığını ve kısmen de olsa Beyaz Gecelerin yaşandığını söyleyebilirim. Akşam saat 8:00’de Rus dansları eşliğinde girdiğimiz ahşap kulübede, insanı baştan çıkaran Rus namelerinin eşliğinde bizler için hazırlanmış sofrada yemeğimizi alıyoruz. Yerel giysiler içindeki Rus kızları, akordiyon eşliğinde çalınan hareketli müziğe, güzel sesleri ve yöresel dansları ile eşlik ediyor. Yüzlerine bebeksi gülümsemeler kondurmuş bu cici kızların makyajsız ve günlük giysiler içindeki görünümleri de bir o kadar alımlı.
Biraz Kültür, Biraz Alışveriş
Minsk’teki üçüncü günümüzde, biraz dolaşmak, biraz da alışveriş yapmak niyetindeyiz. Merkeze yakın yerde birkaç büyük alışveriş merkezi var. Büyük dediysem, o kadar da değil. Beyaz Ruslar daha tüketim çılgınlığının çok başında. Alışveriş merkezleri de komünist sistemin primitif gelişimini simgeleyen izlerle dolu. Beyaz Rusya’da ekonomik aktivitenin % 75’i halen devletin elinde. Bu açıdan, Türkiye ile Beyaz Rusya arasında 20-25 yıllık bir gelişmişlik farkı var. Dükkanlardaki satıcılar soğuk ve somurtkan. Yüzleri bebek kadar güzel olsa da bakışları donuk. Malı sanki zorla, dayak atar gibi satıyorlar. Alabileceğiniz hediyelik eşyalar arasında; Matruşka bebekler, hasırdan yapılmış yerel giysiler içindeki kız-erkek çocukları, yel değirmenleri sayılabilir. Ayrıca, masa örtüleri ve diğer tekstil ürünleri de revaçta.
Şehri gezerken, eski binaların tarihi dokusunun, tıpkı birçok Avrupa ülkesinin başkentinde olduğu gibi orijinal hali ile, ama bakımlı bir şekilde muhafaza edilmiş olması dikkat çekiyor. Binaların çoğu 50-100 yıllık. Ana caddeler üzerinde, etrafı naylonlarla kapatılmış, üzerlerine bej renkli tenteler örtülü, yarı açık satış mekanları ilgimi çekiyor. Bir nevi büfe tarzında işletilen bu mekanların bazısında yiyecek-içecek, bazısında deterjan satılıyor, bazı yerler ise kafe olarak işletiliyor.
Şehirde görülmesi gereken yerlerden biri de, Saint Simon ve Helena Kilisesi, nam-ı diğer Kırmızı Kilise. 17. Yüzyılda yapılmış olan bu Roma Katolik Kilisesi, dış cephesinin tuğla rengindeki görüntüsü ile dikkat çekiyor. Tavan kısımları da dış cephesi ile aynı renkte. Beyaz Rusya’da yaşayanların %70’i Ortodoks, % 18’i ise Katolik. Ülkede az sayıda Yahudi ve Müslüman da yaşıyor. Kırmızı Kilisenin biraz ilerisinde ise Lenin Heykeli yer alıyor. Birçok yerde Lenin’in heykelleri yıkılmış olmasına karşın buradaki heykele dokunulmamış. Kilisenin yakınında, 3 katlı bir yeraltı alışveriş merkezi de var.
Minsk’te çok sayıda kilise olmasına karşın, biz sadece 4-5 tanesini (Bernadine Kilisesi, Kutsal Ruh Katedrali gibi) gezebiliyoruz. Kiliseleri gezdiğimiz Cumartesi günü, Hıristiyanlar için özel bir dini gün olduğu için hepsi dolu. Özellikle çok sayıda kadının kiliseye gelmiş olması dikkat çekici. Dikkatimi çeken bir başka nokta da, kadınların tam olarak Müslümanlar gibi olmasa da başlarını örtüyor olmaları. Hepsi de kiliseye girerken ve çıkarken ikonoların önünde rüku eder gibi saygıyla eğiliyor ve ellerinde taşıdıkları uzun yeşil dalları ikonaların önüne koyuyorlar. Arka tarafta bazı kişiler bir yerden beyaz kağıtlar alıp, üzerine bir şeyler yazdıktan sonra tekrar kağıdı aldıkları yere veriyorlar. Daha sonra ise Papaz Efendi gelip tüm bu kağıtları topluyor.
Beyaz Rusya’da yaşayanların % 67’si Beyaz Rus, % 11’i ise Rus kökenli. Bununla birlikte, insanların yüzlerine bakarak Beyaz Rus, Rus veya Ukraynalı olduklarını söyleyebilmek zor. Slav ırkından geldikleri için hepsi de birbirlerine çok benziyorlar. Beyaz Ruslar genellikle uzun boylu, özellikle de bayanlar sütun gibi uzun ve güzel bacakları ile dikkat çekiyorlar. Ortalama evlilik yaşı 25-26 olmasına karşın, boşanma oranı yüksek (% 50’den fazla).
Minsk’de yaşayanların % 80’i Rusça konuşuyor. Beyaz Rusça konuşanların sayısı ise %0! Bu anlamda Rusya ile Beyaz Rusya arasında çok yakın kültürel ve ticari ilişkiler var. Üniversiteler de dahil olmak üzere okullardaki eğitim dili Rusça. Beyaz Rusya’da zorunlu eğitim 9 yıl, öğrenime başlama yaşı ise 6. Prestreykodan önce üniversite eğitimi parasız iken, şimdilerde üniversite eğitim ücretinin % 60’ı öğrenciler tarafından karşılanıyor. Tüm üniversite binaları eski, sağlam, tertemiz ve geniş bir alana yayılmış. Ülkede sanata olan ilgi üst düzeyde. Yoğun ilgi gösterilen sanat dallarının başında bale ve opera geliyor. Yerel halk için bale ve opera gösterileri ucuz (15-20 dolar) olmasına karşın, yabancıların bu gösterileri seyretmek için ödemeleri gereken ücret yüksek (60-70 dolar).
Beyaz Gecelere Özlemle Minsk’e Veda…
Minsk’e veda zamanı. Tek üzüntüm, vizem olmadığı için buradan trenle Saint Petersburg ve Moskova’ya geçememiş olmak. Gönül gözüyle kaleme aldığım yerleri, dünya gözüyle görmüş olmanın keyfi ve Beyaz Gecelerde buluşmak dileklerimle veda ediyorum sizlere…
Doç.Dr. Mustafa K. YILMAZ
28/07/2009