Mustafa Kemal Yılmazhoşgeldiniz
Kişisel web sayfasına hoşgeldiniz

Kish Adası – Basra Körfezi’nde Yeşeren Çöl Ortasında Bir Vaha

İnsan denizi görmeye alışık olmaya görsün bir kez. Onun varlığının eksik olduğu her yerde, uçsuz bucaksız maviliğinin yosun kokulu özlemi sarıyor insanı. Ortadoğu’nun puslu yüzü ile tanıdığımız, aydınlık yüzüne ise gözlerimizi kapamayı tercih ettiğimiz ülkesi İran’da görev yaptığım 1.5 ayı geride bıraktığım bugünlerde, “Boğaziçi”nin hasreti çöküyor yüreğime. Başkent Tahran’ın kasvetli ve kurşuni renkteki havasından bir nebze olsun uzaklaşmak ve hasret kaldığım maviliklere yelken açmak için, bu hafta sonu İran’ın güneyinde, Basra Körfezi kıyısında bulunan Kish Adası’na gitmeye karar veriyorum.

Aylardan Aralık ve mevsim kış olmasına rağmen, adaya gitmek için İran Havayolları’ndan bilet bulmakta zorlanıyorum. Başka çarem kalmadığı için, özel bir havayolu ile charter uçuşu yapmak zorunda kalıyorum. Sabah saat 08.00’de Tahran Mihrabad Havaalanında başlayan yolculuğumuz, beklentilerimin aksine son derece rahat geçiyor. Adaya yaklaştığımızda, ayaklarımdan önce gözlerim Körfezle buluşuyor. Yaklaşık 1.5 saat süren yolculuğun son milleri, Basra Körfezi’nin maviliklerini taşıyor başımı yasladığım pencereden içeri. Adanın kuşbakışı görüntüsü, çölün içinde bir vaha yaratılmaya çalışıldığının izleri ile dolu. Belki biraz da bu nedenle, Kish Adası İranlılar ve Ortadoğulu turistler arasında “Küçük Dubai” olarak isimlendiriliyor.

Adaya ayak bastığımızda bizi, boyunlarımıza çiçekler takan Haitili kızlar kadar sıcak olmasa da, Basra Körfezi’nin esintili, ama ılıman iklimi karşılıyor. Hava kapalı ve rüzgarlı olmasına rağmen, üstüme giydiğim kazak bile zaman zaman fazla geliyor. Havaalanı çıkışında, adaya gelen müşterileri otellerine ulaştırmak için, her otelin özel bir minibüsü bekliyor. Bizim rezervasyon yaptırdığımız otelde konaklamak üzere uçaktan inen diğer 2 yolcuyu daha alarak minibüsle havaalanından ayrılıyoruz. Otele giden yolda, çöl ortasında bir vaha yaratıldığına şahit oluyoruz. Çok katlı beş yıldızlı otelleri, büyük alışveriş merkezleri, bakımlı bahçeleri ile sıralanan yazlık evler bunun en açık kanıtı. Mevsim kış olduğu için yazlık evlerin ve otellerin çoğu boş ve kapalı. Yaz aylarında ise ada, başta İranlılar olmak üzere birçok Ortadoğulu turistin akınına uğruyor. Bu aylarda otellerin doluluk oranı da % 100’lere ulaşıyor. Diğer bir ifade ile Kish Adası, İranlılar için Türkiye’de yaz turizminin gözdesi durumunda olan Antalya veya Bodrum gibi.

Alışveriş Cenneti – Kish

Özellikle kışın adaya gelen turistlerin birincil amacı alışveriş. Adayı dolaştığımızda görüyoruz ki, gerçekten de burada birbirine yakın mesafede konuşlandırılmış çok sayıda büyük alışveriş merkezi var. Bu merkezler içinde işletilen dükkanlarda, en pahalı ve lüks markaları bulmanız mümkün. Buralarda dolaşan müşteri profili de Tahran’dan farklı. Her hallerinden ceplerinin şişkin olduğu anlaşılan bu insanlar, modern giyim tarzları ve rahat hareketleri ile dikkat çekiyor. Alışveriş merkezleri yaz-kış gündüz saat 1.00 ile 5.00 arası kapalı. İranlılar da, tıpkı İtalyanlar gibi bu saatleri dinlenerek geçiriyorlar. Yazın çöl sıcağı nedeni ile makul karşılanabilecek bu uygulama, kışın yadırgatıcı geliyor doğrusu insana.

Alışveriş merkezlerinde, giyim mağazalarından fast food restaurantlara, elektronik mağazalarından güzellik salonlarına, mobilya mağazalarından yapı marketlere kadar ne ararsanız var. Dükkan sahipleri, mağazalarına gelen müşterilere mal satmak telaşı içinde değiller. Hepsi de tok satıcıyı oynuyor ve müşteri ile fazla ilgilenmiyor, hatta yokmuş gibi davranıyor. Belli ki, paraya pek de ihtiyaçları yok. Ayrıca, bize söylenenin aksine, adadaki alışveriş merkezlerinde fiyatlar Tahran’dan çok da farklı değil, hatta daha bile pahalı. Bunu ben değil, birlikte gezdiğim İran’lı arkadaşım ve diğer turistler söylüyor. Açıkçası, buraya sırf ucuz olduğu için gelen İranlılar hayal kırıklığına uğruyor. Karşılaştırmalı en ucuz ürün konusunda ise herkes hemfikir: çikolata.

Adayı gezerken dikkatimi çeken bir başka husus da araba markalarındaki farklılaşma. Başkent Tahran’da görmeye alıştığım Fransız tipi arabalar, adada yerini son model lüks Mercedes, BMW, Nissan, Toyota ve Opel marka arabalara ve jiplere bırakıyor. Markalardaki bu farklılaşmanın iki nedeni var: Birincisi buraya gelenlerin toplumun zengin kesiminden olması, diğeri ise Dubai’den Kish Adası’na getirilen arabaların gümrük vergisinden muaf tutulması.

Adayı gezmeye devam ediyoruz. Her taraf yemyeşil ve tertemiz. Adada geçirdiğimiz 2 gün boyunca yerde tek bir çöpe bile rastlamıyoruz. Her tarafta lüks oteller yükseliyor ve yenilerinin inşaatı da tüm hızıyla devam ediyor. Biz, “lüks oteller bölgesi” olarak da isimlendirilebilecek bir bölgede, adanın en lüks oteli olarak gösterilen ve adını ünlü Pers hükümdarından alan Dariush Grand Hotel’de konaklıyoruz. Otel, hem mimari tarzı, hem de iç dekorasyonu ve ihtişamı ile gözalıcı bir güzelliğe sahip. Yazın bu otelin içini gezebilmek için bile turistler 40 dolar ödemek zorundalar. Aralık ayında 150 dolar olan gecelik oda fiyatı da, yaz sezonunun başlamasıyla birlikte ikiye katlanıyor.

Oteldeki odamıza yerleştiğimizde, balkondan gördüğüm manzara gerçekten de seyrine doyumsuz. Rüzgarla yeleleri sallanan palmiye ağaçları ve onun ilerisinde masmavi görüntüsü ile ufka yelken açan Basra Körfezi. Bu manzarayı seyrederken, farklı düşünceler geçiyor aklımdan. 1991 yılında yaşanan Körfez savaşı, sürekli bir tehdit unsuru olarak Körfezde seyreden Amerikan savaş gemileri bunlardan sadece birkaçı. İçinde bulunduğumuz hassas dönemde, ABD-İran arasındaki gerilim nedeniyle, çok yakınımızda bizi başka bir tehlikenin bekleyip beklemediğinden gayrı ihtiyari endişe eder gözlerle, kıyıda kumları yıkayan Körfez sularını seyre dalıyorum.

Odada fazla oyalanmadan bu güzel görüntünün yanı başına gitmek üzere asansörle aşağı iniyoruz. Otel ana girişinde, şanlı Pers medeniyetinin izlerini sembolize eden heybetli heykellerin arasından geçerek, sahile doğru yürümeye başlıyoruz. Otelin bahçesi, çöl toprakları üzerinde, sık aralıklarla boy gösteren palmiye ağaçları ile dolu. Ayaklarımız açık kahverengi kumlara batarken, artık Körfeze sadece birkaç adım mesafedeyiz. Deniz dalgalı, hatta yer yer fazlasıyla çırpıntılı. Rüzgar olmasına rağmen hava insanı üşütmüyor. O kadar ki, yerli halk arasında kısa kollu gömlek giyenlere bile rastlamak mümkün. Sahildeki beach-voley sahaları, yazın gelecek oyuncularını bekliyor. Biraz ileride kumlar üzerinde, eski otomobil lastikleriyle sınırları çizilmiş, başka bir oyun alanı dikkat çekiyor. Sahil boyunca askeri nizamla dizilmiş palmiye ağaçları boyunlarını, rüzgara itaat edercesine bir sağa bir sola çeviriyor. Bizim dışımızda gezinen birkaç yerli ve Ortadoğu’lu yabancı turist dışında sahil sakin. Onlar da bizim gibi denizin gökyüzü ile olan flörtünün pozunu fotoğraf karelerine taşıyorlar. Yazın ana baba günü olan bu sahilde, şimdilerde sessizlik hakim. Kumsal boyunca sıralanan birkaç iskeleden en rağbet göreni, en uçta olanı. Bu tahta iskele, kıyıdan denize doğru yaklaşık 250-300 metre uzanıyor. İnsan bu iskele üzerinde yürürken, kendini adeta Körfezin bulanık mavi sularına bırakmış hissine kapılıyor.

Adayı Turluyoruz

rkadaşımla adayı nasıl gezeceğimizi düşünürken, otelin düzenlediği tur yetişiyor imdadımıza. Öğleden sonra, saat 3.30’da bu tura katılıyoruz. İlk mola yerimiz, 3000 yıllık bir geçmişe sahip olan Kariz Kanad su sarnıcı. Eskiden su deposu olarak kullanılan bu sarnıç adeta bir yeraltı şehri görünümünde. Yaklaşık 3 km uzunluğunda, girintili çıkıntılı labirentlerden oluşan ve geniş bir hacme sahip olan sarnıcın içinde, ışıklarla aydınlatılmış koridorlar boyunca rehber eşliğinde ilerliyoruz. Yol boyunca zaman zaman su birikintilerinin toplandığı havuzlara rastlıyoruz. Günümüzde ise sarnıç, Almanya’da yaşayan bir İranlı mühendis tarafından restore ediliyor. Yakın bir gelecekte, içinde İran’ın çeşitli yörelerinden yemeklerin sunulacağı farklı restoranlar açılması planlanıyor. Ancak öyle görünüyor ki, aslına uygun olmadan yapılan restorasyon çalışmaları, sarnıcın geçmişteki görkemini gölgeyecek nitelikte bir görüntü ortaya çıkaracak.

Ada turumuzda ikinci durak yerimiz, Portekizliler tarafından dikildiği söylenen, krem rengi gövdesi, girintili çıkıntılı yapısı ile 4 asırlık geçmişe sahip olan bir çınar ağacı. Türkiye’deki örneklerine benzer şekilde, burada da İranlılar, dileklerinin gerçekleşmesi için dallara farklı renkte çaputlar bağlıyorlar. Hıdrellez geleneğini İranlılardan aldığımız düşünüldüğünde aslında bunda garipsenecek bir durum da yok belki. Ağacın ön kısmında, kırmızı renkteki zakkum çiçeklerinin gözalıcı görüntüsü herkesi kendine hayran bırakıyor. Bu zakkum çiçeklerinden, adanın farklı bölgelerinde görmeniz mümkün. Bu ağacın hemen karşısında ise, yaklaşık 800 yıllık bir geçmişe sahip olan ve eskiden adada yaşamış halkların kurduğu Harire adı verilen antik bir yerleşim biriminin kalıntıları bulunuyor.

Turdaki son durağımız, adanın güney batı kıyısında bulunan bir Yunan şilebinin kalıntısı. Şilep, bir deniz kazası sonucu yaklaşık 40 yıl önce kıyıya yakın bir mesafede Körfez sularına saplanıp kalmış. Şilebi kurtarmak için buraya gelen Yunanlılar, kurtarma işleminin çok maliyetli olacağı tesbitinden hareketle, içindeki önemli belge ve eşyaları alarak, şilebi kıyıya 50 metre mesafede çürümeye terketmişler. Ada halkı da şilebi kaldırmayıp turistik amaçlı görücüye çıkarmış. Bu mekanda, şilep kadar dikkat çeken bir başka husus da, etrafı aydınlatmak üzere dikilmiş suni palmiye ağaçlarının ışıklandırılmış görüntüsü. Akşamın alaca karanlığında, gökyüzünün parlament mavisi ile kızıl-yeşil-mavi-pembe renkteki palmiye ağaçlarının görüntüsü birleştiğinde egzotik kareler çıkıyor ortaya.

Otele döndüğümüzde hava artık tamamen kararmış durumda. Öğle vakti açlığımızı sadece kuru bir sandwich ile bastırdığımız için, akşam olduğunda karnımız zil çalıyor. Birkaç ufak araştırmadan sonra, adada yemek yiyebileceğimiz güzel lokantalar olduğunu keşfediyoruz. Bunların başında, Shandiz Restaurant geliyor. Burada, deniz mahsüllerinin hakim olduğu güzel bir akşam yemeği yiyebilir, gece belli bir saatten sonra da canlı müzik dinleyebilirsiniz. Öğle ve akşam yemeklerini yiyebileceğiniz iddiasız, ama sıcak ve ağız tadınıza uygun başka bir mekan ise Amr-ı Akbar. İlk bakışta sıradan bir lokanta görüntüsü verse de, hem deniz ürünlerinden oluşan yemeklerinin tadı, hem de sıcakkanlı ve misafirperver evsahipliği ile denenmeye değer bir yer.

Yemekten sonra, saat 23:30 gibi yürüyerek otelimize dönüyoruz. Saat gece yarısını göstermesine rağmen, caddeler hala canlı ve hareketli. Ilık çöl ikliminde hafta sonunu geçirmek üzere adaya gelmeyi tercih etmiş olan insanlar, aileleri ile birlikte ya çevrede geziniyor ya da etrafında şelaleler akan parklardaki banklarda oturarak sohbet ediyorlar. Uykumuz olmadığı için biz de otelin önündeki kumsala iniyoruz. Saat geç olmasına rağmen, sahilde beyaz çizgilerle sınırları çizilmiş alanda voleybol oynayan gençler var. Onların kulağa hoş gelen bağrışları altında kumların üzerine oturuyor ve dalgaların eşliğinde rüzgar üşütünceye kadar sohbet ediyoruz. Gece odama çekildiğimde, gün boyu hiç durmaksızın gezinmenin verdiği yorgunluğa mağlup oluyor, Körfezin kumsalı döven dalgalarının sesi eşliğinde derin bir uykuya yelken açıyorum.

Yunus Balıklarının Akrobatik Şovu

Adadaki ikinci günümüze yağmurla başlıyoruz. Sabah önce, kaldığımız otelin Uzakdoğu stilini yansıtır tarzda, Pers medeniyetinin sembolleri ile dekore edilmiş görkemli alt salonunda kahvaltımızı alıyoruz. Birkaç saat sonra yağmur yerini güneşe bırakıyor. Bugünkü programımızda, adanın kuzey tarafında bulunan “Kuş Bahçesi” ve Yunus balıklarının şovu var. Otelin tahsis ettiği minibüsle, kalabalık bir turist grubuyla birlikte bu iki aktiviteye katılacağımız parka gitmek üzere yola çıkıyoruz. Park girişinde minibüsten inerek, bizi iç kısma taşımak üzere bekleyen, çoğunuzun çocuklukta bindiğine emin olduğum, kırmızı renkte oyuncak bir trenin vagonlarından birine binerek, yaklaşık 3 dakika süren kısa, ama keyifli bir nostaljik yolculuk yapıyoruz. Trenden indiğimizde karşılaştığımız “Kuş Bahçesi” ise tam bir hayal kırıklığı. Bahçe içinde, çok az sayıda kuş çeşidi var. Bunun nedeni, bahçenin yeniden yapılandırılması. Maskara papağanların renkli şovu dışında görecek fazla bir şey olmadığından, biz de diğer turistler gibi yunusların şovunu izlemek üzere parkın başka bir bölümüne geçiyoruz. İndirimli biletlerimizi verip şovun yapılacağı bölüme girerek, havuzu cepheden gören bir basamağa oturup tribündeki yerimizi alıyoruz.

Daha önce çeşitli ülkelerde benzer tipte yunus şovlarını izlemiş bir kişi olarak, beklentim çok da yüksek değil. Ancak, bu seferki şov gerçekten de çok farklı ve renkli. Bunda, yunus balıkları ve su foklarının mahareti kadar, onları eğiten İranlı şov ustalarının da payı büyük. Yaklaşık 1 saat süren ve son 15 dakikası sağanak yağmur altında gerçekleştirilen şovun, tüm katılımcıları müthiş keyiflendirdiğini söylemeliyim. Bu arada hemen belirteyim ki, kuş bahçesi ile yunusların gösterisi için ödemeniz gereken ücret kişi başı 250,000 Riyal, yani yaklaşık 27 dolar (indirimli fiyat 125,000 Riyal). Ama sırf yunus balıklarının şovu için bile bu parayı ödemeye değer. Parka yaptığımız gezinin en güzel tarafı ise, otele dönüşümüzün gelişimizden farklı olarak minibüsle değil, nostaljik kırmızı trenle olması.

Adada Konaklama

Adada konaklayabileceğiniz çok sayıda kaliteli otel var. Bunların çoğu da beş yıldızlı lüks oteller. Bizim kaldığımız otel de dahil olmak üzere, genelde otellerin mimari yapısı ve iç dekorasyonu güzel olmasına rağmen, hizmet kalitesi düşük. Odanıza getirilmesini istediğiniz sıradan bir havlunun gelmesi için bile en az 3-4 defa telefon etmeniz ve uzun süre beklemeniz gerekiyor. Diğer taraftan, otelde turistler açısından en dikkat edilmesi gereken hususlardan biri, para bozdururken uygulanan düşük döviz kurları. Tahran’daki bir otelde 1 dolar 9,000 Riyal iken, burada bir otelde size verdikleri kur sadece 8,400 Riyal. Bu nedenle, paranızı otelde değil, alışveriş merkezlerinde bulunan döviz büfelerinde veya dükkanlarda bozdurmanız gerekiyor.

Körfeze Veda Zamanı

Her tatilin olduğu gibi, adaya yaptığımız bu kısa kaçamağın da sonu çabuk geliyor. İkinci gün hava karardıktan sonra otelden ayrılıyoruz. Gelişimizde olduğu gibi, dönüşümüzde de havalimanına otelin tahsis ettiği minibüsle ulaşıyoruz. İran’da, denize hasret geçen 1.5 aydan sonra, deniz ve yosun kokusunu içime çektiğim bu hafta sonu adeta yeniden şarj ediyor benliğimi. Akşam saat 21:30’da uçak havalanırken, maviliklere özlemimi biraz olsa da dindirmenin dinginliği var ruhumda. Yorgun ama mutlu bir şekilde başımı oturduğum koltuğun yanındaki pencerenin camına yaslarken, adanın karanlıklar içindeki parlak görüntüsü süslüyor gözbebeklerimi. Otele kadar sabredemeyen gözlerim kepenklerini yavaş yavaş indirirken, Körfez sularının sahili döven dalgaları süslüyor şimdi düşlerimi…

Doç.Dr. Mustafa K. YILMAZ
14/05/2007

İlgili Yazılar

Yazılarım

İznik – Çini Motifleri İle Süslü Tarih İzleri

Doğanın kış uykusundan uyandığı, ilkbaharın rengarenk çiçekler ile ağaçların dallarını süslediği Nisan ayında, ara...

Tokat – Karadenizden İç Anadoluya Uzanan Zümrüt Yeşili Bir...

Yazın bu sıcak günlerinde herkes tatil için Ege ve Akdeniz Bölgesi’ndeki tatil beldelerine akın...

Marmara Adası – Çınar Ağaçlarının Gölgesinde Ada Sefası

Çoğumuz için adalar, yazın sıcak günlerinde serin bir deniz esintisinin ferahlığını hissedebileceğimiz, trafik gürültüsünün...

Erzurum – Dadaş Ellerinde Yaz Sefası

Kadim çocukluk arkadaşımla birlikte yazın bunaltıcı sıcaklarından kaçmak için nereye gidelim diye düşünürken,Dadaşlar Diyarı...

Pamukkale / Denizli – Anemonların Kucağında Uzanan Bir Asil...

İlkbahar yağmurlarının hayat verdiği doğanın kucağında, pembe-beyaz perçemlerini aralayan çiçeklerin yeşilin binbir tonu ile...

Kütahya – Frig Vadisi’nin Çintemanisi

Tebdil-i mekanda ferahlık olsa da, bazen iş seyahatleri birbirinin peşi sıra gelince sıkıntı verici...

Kategoriler

Yorumlarınız