Mustafa Kemal Yılmazhoşgeldiniz
Kişisel web sayfasına hoşgeldiniz

Bali – Yaşayanlar ve Yaşananlar

Tuhaf bir duygu insanın binlerce kilometre uzakta, dilinden, dininden, gelenek ve göreneklerinden farklı bir ülkede zaman geçirmesi, yeni bakış açıları keşfetmesi. Balayı için bile olsa Bali’ye, Uzakdoğunun bu esrarengiz adasına giderken aklımda ve yüreğimde taşıdığım duygular işte böylesine karışık bir kompozisyon çiziyordu. Balayı çifti olduğumuz için bize pasta ikramında bulunan Singapore Havayolları ile yaptığımız uzun bir uçak yolculuğu sonrasında bizi boynumuza çiçekler takarak karşılayan insanlar içinde geçen yedi günümüz hem geçirdiğimiz balayına hem de tanıdığımız kültür ve bu kültürü teneffüs eden insanların güleryüzüne değdi doğrusu.

Bali – ANTIARIN ADAMI

Bali Endonezya’nın Hint Okyanusu üzerinde yer alan yüzden fazla adasından sadece biri. Ama doğal güzellikleri, denizi, kumu ve güneşi ile özellikle turizm açısından ön plana çıkmış. Ada yemyeşil bir bitki örtüsüne sahip. Neredeyse yollardaki asfaltlardan bile yeşillik fışkırıyor. Hemen hemen her yerde pirinç tarlalarına rastlamak mümkün. Adanın “yağmurlu” ve “kuru” olarak adlandırılan iki iklim dönemi var. Burada bahar ve kış mevsimini bulmak mümkün değil. Bali halkı bembeyaz karın ne olduğunu ancak resimlerden ve televizyondan tanıyor. Sürekli yağan muson yağmurları pirinç tarlalarını, Türkiye’nin Doğu Karadeniz bölgesinde eşsiz güzellikleri ile salınan yaylalar kadar canlı ve yeşil yapmış. Bir yıl içinde tarlalardan dört defa ürün alınabiliyor. Zaten çoğu fakir olan halkın, turizm bir tarafa bırakılacak olursa, pirinç ekimi ve balıkçılık dışında fazla bir geçim kaynağı yok. Devlet tüm kamu çalışanlarına her ay 10 kilo bedava pirinç dağıtıyor. Böyle olmakla birlikte, Endonezya net pirinç ithalatçısı bir ülke. Yerli pirinç, kalitesinden dolayı oldukça pahalı, bu nedenle ülke yurtdışından daha ucuza pirinç getiriyor, bu da yerli üreticilerin tepkisini çekiyor. Haksız rekabeti önlemek için pirinç ithalatçısına ek vergi istiyor çiftçiler.

Yeri gelmişken söyleyelim, pirinç halkın başlıca besin kaynağı. Bali’de, Uzakdoğu’nun hemen hemen tamamında olduğu gibi, ekmek kavramı yok. İnsanlar yemeklerin yanında ekmek niyetine pirinç yiyorlar. Türkiye’de nasıl ki lokantalarda masaya yemekten önce ekmek servisi yapılırsa, Bali’de de pirinç servisi yapılıyor. Bali’deki Mc Donalds’larda sunulan standart menülerde bile pirinç ağırlıklı seçenekler bulmak mümkün. Diğer bir bakış açısı ile, Türkiye’de dürümlü menü ve ayran sunan zihniyet, burada da halkın nabzını pirinç içerikli menülerle yakalıyor.

Endonezya halkının %90’ı müslüman olmasına rağmen Bali halkının %75-80’i Hindu ve budizm felsefesine inanıyor. Adada sayısı binleri, belkide onbinleri bulan tapınaklar olduğu için Bali “tanrıların adası” olarak isimlendirilmiş. Bunu Bali’yi gezdikçe, tapınakları inceleyip dini inançlarını öğrendikçe siz de daha iyi anlıyorsunuz. Bali halkı zamanının ve parasının büyük bir kısmını bu tapınaklarda yapılan törenler ve tanrılara adanan hediyeleri (sunaklar) hazırlamak ve sunmakla geçiriyor. Bali Hint felsefesinin yaşama geçirildiği bir uygulama alanı görmek isteyen kişiler için bu açıdan ideal bir yer.

Farklı Bir Yemek Kültürü

Yukarıda da ifade ettiğim gibi sofralarının baş yemeği pirinç ve tabii ki farklı tarzda hazırlanmış pilavlar (sade, sebzeli). Bunu her yemek sırasında sofraya getirdikleri farklı tat ve kıvamda soslar tamamlıyor. Halk genellikle yemeğini çatal bıçak kullanmadan elleri ile yiyor.

Ağız tadları bizimkinden oldukça farklı. Kahvaltıda peynir, zeytin gibi ürünleri bulmak imkansız. Kendilerine özgü bir kahvaltı kültürleri var. Sofralarının en önemli özelliği sunulan envai çeşit tropik meyveler ve meyve suları. Fakat bunları da ana yemekle birlikte içerken dikkatli olmanız gerekiyor. Çünkü yemeğin yanında içmek için ısmarladığınız meyve kokteyllerinin çoğu tatlı olduğu için yemeğin yanında pek gitmiyor. Burada daha önce Türkiye’de hiç görmediğiniz, dış görünüşleri itici, ama tadları harika meyveler ile tanışabilirsiniz. Bence hepsinin tadına bakmak gerek. “Salak” adını verdikleri meyve bunlardan sadece biri. Yılan derisi şeklinde sert kabuklu bir dış yüzeyin içinden sarımsak dişlerine benzeyen taneleri büyüklüğünde çıkan taneler insanın ağzını tatlandırıyor. Yani anlayacağınız bu salak bizim ülkemizdekilerden biraz daha farklı. Bazı meyvelerin adı bizdeki ile aynı olmasına rağmen tat olarak farklı. Örneğin, çok severek yedikleri portakal rengi kavunları bizim tabirimizle “kelek” tadında. Yine de Bali’de hiç çekinmeden gönül rahatlığı ile yenebilecek en güzel şey bu meyveler.

Yemeklerinde kullandıkları yağlar bizim damak tadımızdan oldukça uzak ve pek hoş kokmuyor. Yemeklerle birlikte ikram ettikleri sosların tadları da pek hoş değil. Salataları bizimkinden oldukça farklı. Genellikle ananas gibi meyveler koydukları için tatlı oluyor, limon ve zeytinyağı pek kullanmıyorlar. Hemen hemen tüm yemekleri tatsız ve tuzsuz. Alışkın olduğunuz tada ulaşmak için tuz isteme ihtiyacını hissediyorsunuz. Size servis edilen tuz ise, bizim turşu yapımında kullandığımız kaya tuzları büyüklüğünde, rafine edilmemiş türden. Dolayısıyla, yemeğinizi çoğu zaman tuzsuz yemek zorunda kalıyorsunuz. Yoğurt onlara çok uzak bir kavram. Bir türlü ne olduğunu anlatamadık, en sonunda anlatmaktan vazgeçtik. Aynı şey domates çorbası için de geçerli. Doğrusunu isterseniz orada globalleşmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlama fırsatımız oldu. Çünkü imdadımıza Mc Donalds gibi fast food restaurantları yetişti. Globalleşme karşıtları ne derse desin, bu adamlar büyük iş yapıyor. Yemek konusunda son değineceğim husus balıklar. Burada envai çeşit balığı ve diğer deniz ürünlerini bir arada bulmanız mümkün. Bunların bazılarını hiç duymadığınıza bahse girerim. Lokantada servisi yapılan balıklar içinde bizim hamsi, istavrit tarzı küçük balıklar burada pek yok, hepsi de büyük balıklar. Ne de olsa Hint Okyanusu gibi büyük bir denizden çıkıyorlar. Tadları ise diğer birçok yiyeceğe göre daha iyi. Ben size yemek için tattığımız iki balığın ismini vereceğim. Bence bunlar tadılmaya değer. Bunlardan biri “Yellow Crazy Fish”, diğeri ise “Barakuda”. Tabii ki siz farklı deniz ürünlerini de tadabilirsiniz. Balıklarda dikkati çeken bir husus da pişirilme yöntemi. Balıklar bizdeki gibi kuru kuruya ızgara yapılmak yerine, ananas kabukları yakılıp acılı sos kullanılarak pişiriliyor. Izgara yapıldığı esnada yakılan kabuklar yoğun bir duman çıkmasına neden oluyor.

Hint Okyanusu – Gel Git 6 Saat

Hint Okyanusu’nun adı geçmişken ondan ve kıyılarda yaşanan gel-gitlerden bahsetmemek olmaz. Doğrusunu isterseniz Bali’ye gelmeden önce insan okyanusta denize gireceğim diye biraz heyecanlanıyor (korkuyor demiyorum bakın). Ama deniz tahmin ettiğinizin aksine inanılmaz temiz ve sakin. Tabii bunun tatile gidilen dönem ve kalınan otelin yerine göre değişebileceğini de vurgulamam gerekiyor. Zaman zaman oluşan dalgalar ise işin estetiği. Biz yapmadık ama başkaları bu dalgalar üzerinde sürekli sörf yapıyorlar. Ben uzun zamandır bu kadar güzel bir sahilde bu kadar güzel bir denize girmemiştim. Kilometrelerce uzunluğunda yumuşacık kumun salındığı bakir bir kumsaldan Marmara-Ege denizi karışımı bir büyülü maviliğin içine girmek, suyu hemen derinleşmeyen, bir koy kıvamında sakin sularda sonsuzluğa kulaç atmak. Doğrusunu isterseniz ben böyle bir bekareti özlemiştim ve bunu sevdiğim insanla doyasıya yaşamanın keyfini çıkardım.

Okyanustan bahsetmişken denizde yaşanan gelgit olayından bahsetmem gerek. Genellikle denizde gündüz vakti “git”ler, gece vakti ise “gel”ler hakim. Deniz geri çekildiği zaman kumsalda oluşan şekil ve rölyefler kelimeler ile tasvir edilemeyecek kadar muhteşem. Deniz çekildiği zaman açıkta kalan yengeç yuvalarından dışarı çıkan yengeçler ve yuvalarının görüntüsü ise görülmeye değer ayrı bir güzellik. Sanki görünmeyen bir ressam suyun altından kumsallara resim çizmiş gibi. Allah’ın resmettiği bu doğa güzelliğine hayran kalmamak mümkün değil.

Hint Okyanusu’nu akla getiren bir başka güzellik de, her akşam okyanus kenarında Akdeniz akşamlarına benzer görüntüler oluşturan ve insanların akşam yemeklerini mum ışığı ve müzik eşliğinde yemelerine imkan sağlayan lokantalar. Her akşam salaş tabir edeceğim birçok café (Bali halkı bu tip yerleri bu şekilde isimlendiriyor) sahile masalarını çıkarıp taa deniz kenarına kadar uzanan yüzlerce masa ve sandalyeden oluşan büyük bir ziyafet sofrası kuruyorlar. Kumlar ayağınıza dola dola gelip oturduğunuz bu masalarda sevgiliniz ile birlikte mum ışığı eşliğinde, müziği kıyıya vuran dalgalar, manzarası okyanus olan romantik bir akşam yemeği yeme şansınız her zaman mevcut.

Denizden bahsetmişken güneş, hava ve sudan bahsetmemek olmaz. Hava ada genelinde ya kuru ya da yağışlı. Ama hava güneşli ve kuru olduğu zaman da, kapalı ve yağışlı olduğu zaman da her daim nemli ve sıcak. Hava kapalı diye yüksek faktörlü güneş yağı kullanmadan dışarı çıkarsanız tehlikedesiniz demektir. Kapalı havalarda bile güneşin sizi çarpma ihtimali çok yüksek. Onun için özellikle bizim gibi Avrupa kıtasından gelen ve ülkesinde dört mevsimi birlikte yaşayan beyaz tenli nazik hanımefendi ve beyefendilerin mutlak surette yüksek faktörlü güneş yağı kullanmaları gerekiyor. Yoksa büyük bir keyif ile başladıkları tatillerinin kısa süre içinde acı çektikleri bir cehenneme dönmesi işten bile değil.

Bali genellikle sulak bir ada. Zaten hepinizin de bildiği gibi pirinç de suyu çok seven bir bitki. Suyun çoşkulu aktığı parkurlarda rafting yapma imkanı var. Ben de hayatımın ilk raftingini eşimin de ısrarı ile bu parkurlardan birinde yaptım. Rafting parkuru yaklaşık 1.5 saat sürüyor, fakat yeşillikler arasından geçen ve orta derece zorlukta bir parkurda yol almak inanılmaz keyifli. Zaman zaman bindiğimiz botun içine düşüp yuvarlansak da bu keyfi yaşamak ve adrenalimizi yükselten çığlıklar atmak inanılmaz bir keyif verdi bize. Insan yurtdışında olunca bu tip aktivitelere biraz daha cesaretle katılabiliyor zannediyorum. Eee ne de olsa insan 50 $ ödeyip bu kadar kürek çektikten sonra ister istemez böyle bir aktiviteden zevk alıyor doğrusu. Şaka bir tarafa benim için keyifli bir deneyim olduğunu itiraf etmem lazım.

Sanatsal Aktiviteler – Resim ve Ağaç Oymacılığı

Pirinç yetiştirmek dışında Bali halkının en önemli iki uğraşından biri sanatsal yeteneklerini sergiledikleri ve geçimlerini temin ettikleri Batik formunda ve yağlı boya şeklinde yaptıkları resimler, ağaç ve taş oymacılığı işleri ile gümüş işleri. Çok çeşitli yerlerde farklı form ve şekilde resimlerin yapıldığı atölyeler var. Buralarda kaleme alınan resimler çok enteresan görüntüler içeriyor. Çok karmaşık motifler içinde farklı duygu ve düşünceler bir bütün halinde ifade ediliyor. Resimlerde dikkati çeken en önemli hususlardan biri renklerin ve şekillerin çok canlı bir görüntü oluşturması. Batik formunda yapılan resimler genellikle ipek ve pamuklu kumaşlar üzerine elle çok ince çizilen motifler boyanmak sureti ile elde ediliyor ve oldukça pahalıya satılıyor. Bu çerçevede, elişçiliği de oldukça ilerlemiş durumda.

Halkın başka bir uğraş alanı ise ağaç oymacılığı. Bali orman olarak zengin bir bitki örtüsüne sahip. Bu nedenle, halkın el becerisi böyle bir uğraşı ön plana çıkarmış. Fakat Bali ormanlarının kısa süre içinde yok olmaması için ağaç oymacılığı için Java adasından farklı çeşitte ağaç ithal ediyor. Ağaçlar da kalite açısından birbirinden farklı, bu nedenle ağaç yapımı oymacılık eserlerinin fiyatları da kullanılan ağaçların cinsine ve kalitesine göre değişiyor. Bu ağaçların en önemlilerinden biri “Abeni” ağacı. Ayrıca, dış kabuğunun pütürleri nedeniyle “Crocodile” ağacı dedikleri ağaç türü de sertliği ve rutubete mukavemeti nedeniyle makbul ağaçlardan biri. Bu ağaçlar kullanılarak yapılan eserlerin fiyatları da yapan kişinin becerisi dahilinde daha yüksek ister istemez. Ağaç oymacılığı eserlerde, daha çok tanrıların suretini anlatan eserler ön olanda. Daha sonra da detaylı olarak bahsedeceğimiz üzere, Bali halkının büyük bir kısmının Hindu olması ve çok tanrılı bir dine inanmaları hayatlarının her alanında olduğu gibi bu tip sanat eserlerinde de kendini gösteriyor. Ama itiraf etmek gerekir ki yaptıkları eserlerin hepsinde çok ince bir işçilik ve muazzam detay içeren bir kompozisyon var.

Bali’de Pazarlık Edilir

Bali’ye gitmeden önce, daha evvel buralara seyahat eden arkadaşlarımla yaptığım konuşmalarda bana söylenen en önemli şey, nereye gidersek gidelim birşey alacağımız zaman pazarlık etmemizdi. Bunu gerek resim ve ağaç oymacılığı gibi sanat eserlerinin satıldığı galerilerde, gerekse diğer alışveriş merkezlerinde bizzat yaşama fırsatı bulduk. Işin komik tarafı bizi gezdiren rehberlerin ve bizatihi dükkanından alışveriş yapmak için girdiğimiz dükkan sahibinin bize pazarlık yapmamızı tembih etmesiydi. Böyle bir şey Türkiye’de olsa o dükkanda bir dakika bile kalmazsınız. Ama burada durum farklı. Pazarlık yapmak alışverişin adeta olmazsa olmaz bir unsuru. Her şeyin size ilk fiyatını söylediklerinde “this is first price, but you can bargain” (bu ilk fiyat, pazarlık edebilirsiniz) diyorlar. Ben de hayatımda ilk defa bu kadar kıran kırana bir pazarlık yaptım doğrusu. Örneğin, ağaç oymacılığı eserlerini satın aldığımız bir yerde beğendiğimiz üç parça için 475 $ istendiği bir noktada ben 130 $ verdiğimde çok büyük bir tepki almadım. Fakat eserlerden biri çok meşhur bir sanatkara ait olduğu için daha sonra bunlardan birini bırakmak zorunda kaldım. Fakat buna rağmen 275 $ fiyat biçilen iki eseri 100 $’a aldım. Ve eminim bu kişiler sattıkları bu eserler üzerinden de ciddi kar elde ettiler.

Pazarlık konusunda başka bir dükkanda yaşadığım ve bizi oldukça güldüren komik bir olayı da sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim. Birçok ürünün bir arada satıldığı bir marketten alışveriş yaptıktan sonra ödememiz gereken tutarın 680,000 Rupi olduğu söylendi. Ben her zamanki pazarlıkçı yaklaşımla 300,000 Rupi teklif ettim. Al takke ver külah adam en son 315,000 Rupi’ye indi. Ben kabul etmeyince de beğendiğimiz malları önümüzden toplamaya başladı. Ben de sinirlendim ve Bali’de olduğumu unutarak yerel rehbere dönüp Türkçe “şunların yaptığına bak, 15,000 Rupi için bana neler yapıyorlar” dedim. Allah’tan eşim beni uyardı da sonra kendime gelip tekrar Ingilizce konuşmaya başladım. Herhalde satıcı da bu hale oldukça güldü ki, bana malları 300,000 Rupi karşılığında satmayı kabul etti.

Yerel Yaşam

Bali halkı özden mi yüzden mi bilinmez ama güleryüzlü ve misafirperver insanlar. Doğal görüntü itibarı ile çok sakin bir yapıları var. Birbirine sinirlenen, birbiri ile kavga eden insan görmek adeta mümkün değil. Insanlar hırslı ve agresif değiller. Günlük hayatta çoğu basit model motorsiklet kullanıyor. Toplu taşıma yok denecek kadar az. Binek tipi arabaların sayısı oldukça düşük. Genellikle jip tarzı arabalar kullanıyorlar. Benzin ucuz. Trafik Ingiltere’de olduğu gibi sağdan işliyor. Bu nedenle, karşıdan karşıya geçerken ve arabaya binip inerken çok dikkatli olmanız gerekiyor. Aksi takdirde bir kaza ile karşılaşmanız içten bile değil.

Bali’de çok katlı yapılar görmek pek mümkün değil. Imar planları buna izin vermiyor. Binalar daha çok iki veya üç katlı. Onun için de binlerce odalı oteller geniş arazilere yatay olarak serpiştirilmiş durumda. Bu bir anlamda yaşam tarzları olan Hint felsefesinin mütevazi yapısını göstermesi açısından da dikkat çekici. Onların bakış açısı ile şehir nefes alıyor. Ada bir Uzakdoğu ülkesi için beklenenden çok daha temiz. Bizim daha sonra Singapore’a gideceğimizi öğrenen rehberimize bu tesbitimizi söylediğimiz zaman aldığımız cevap şu oldu: “belki Bali’nin sokakları çok temiz olmayabilir, ama havası ve ruhu temizdir, Singapore’un ise yerleri çok temizdir, ama havası boğucu ve kirlidir”. Singapore’a gittiğimizde bunun ne kadar doğru olduğunu bizzat gözlemleme imkanı bulduk.

Bali halkı dört sınıftan oluşuyor. En tepede din adamları var ve çok büyük prestij sahibiler. Halk bir anlamda onlara hizmet ediyor. Bunların altında devlet memurları, askerler ve tüccarlar, onların altında ise esnaf ve sanatkarlar yer alıyor. En alt sınıfta ise köylüler yaşıyor. Yani tam bir klan sistemi. Bu grupların birbirlerinden kız alıp vermesi hoş karşılanmıyor. Birbirleri ile içiçe geçmiş bir hayat yaşayamıyorlar. Bu konuda katı kurallar var. Halk genellikle çok fakir, ama isyankar değil. Çok basit bir yaşam tarzları var. Evlerin iç yapısı da dini inançlarını yaşamaya uygun bir tarzda yapılandırılmış.

Adada 2002 yılının sonunda (12 Ekim 2002) yaşanan bombalama olayı ve SARS hastalığı korkusu adayı maddi açıdan oldukça olumsuz etkilemiş ve gelirini ciddi olarak düşürmüş. Buna paralel olarak daha önce çok yüksek fiyatlara satılan ürünler de aynı ölçüde fiyat indirimine gitmiş. Laf açılmışken söyleyeyim, burada fiyatlar Türkiye’de benzer ürünler ile karşılaştırıldığında oldukça düşük. Mudo’da yüksek fiyatlara satılan ev dekorasyon ürünlerinin çok daha iyisini ve çeşitlisini buradan makul fiyatlara alma imkanınız var (tabii pazarlık ederek). Bayan okuyucular açısından belirtmek isterim ki, Bali tam bir çanta cenneti. Envai çeşit çantaları Türkiye’deki fiyatının en az yarısına buradan alma imkanları var. Ben bu kadar çok çanta çeşidini bir arada görmedim (Singapore’a gidince bu çanta çeşidi solda sıfır kaldı başka).

Adanın merkezinde alışveriş yaptığımızda dikkatimizi çeken hususlardan biri de dükkan sahiplerinin dükkana ayakkabı veya terliklerini çıkararak girmesiydi. Bu onlar açısından edebi gerektirir bir durum. Bu adetlerini görünce bizim eve girerken ayakkabılarımızı çıkarma adetimiz geldi aklıma. Halkın % 90’ı parmak arası terlik giyiyor. Bu arada belirtmem gerekir ki, şehir dışında yaptığınız pazarlığı şehrin ana merkezindeki dükkanlarda yapma imkanınız pek yok. Burada pazarlık yapmaya kalktığınızda pek hoş karşılanmıyor ve pek bir indirim de yapmıyorlar. Zaman zaman sinirleriniz bile bozulabiliyor.

İbadet Hayatı ve Derin Hint Felsefesi

Şimdi gelelim Bali’nin beni en çok etkileyen yönüne. Bali, beni yukarıda bahsettiğim hususların ötesinde ruhi açıdan taşıdığı ve yaşama aksettirdiği görüntü ile çok etkiledi. Daha önce de söylediğim gibi Bali halkının % 75-80’i Hindu. Endonezya halkının büyük bir çoğunluğu müslüman olmasına rağmen, onun bir adası olan Bali’nin taşıdığı bu farklılık enteresan geldi bana. Bali’nin hemen hemen her yerinde dikkati çeken en önemli özellik çok özenle yapıldığı belli olan ve her an özenle bakılan ve ziyaret edilen tapınaklar. Halk her akşam ve sabah bu ibadet yerlerine tanrılarına adamak üzere içinde çiçek ve çeşitli otların bulunduğu hediyeler (sunaklar) sunuyorlar. Kadınlar başlarında taşıdıkları meyveleri ve diğer yiyecekleri her gün tapınaklara getirip kutsadıktan sonra evlerine götürüp yiyorlar. Her tapınak için altı ayda bir özel tören yapılıyor ve bu törene bölge halkı geniş bir katılım gerçekleştiriyor. Mahalle olarak isimlendirebileceğimiz en ufak yerleşim biriminde bile en az üç ibadet yerinin bulunması gerekiyor ve her gün bunlardan birinde özel tören düzenleniyor, yiyecekler getiriliyor, tütsüler yakılıyor. Bu arada tütsü ibadethaneler dışında günlük hayat içinde de pek çok yerde görebileceğiniz bir cazibe.

Her ibadet yeri üç ana bölümden oluşuyor. Giriş, orta avlu ve arka kısım. Her tapınakta “Giriş” bölümünde genellikle çirkin suretli tanrı heykelleri yer alıyor. Bu heykellerin konmasından amaç bu heykellerin şeytanı tuttuğuna ve tapınağa girişine engel olduğuna inanılması. Orta avlu ruhların huzur bulduğu ve ibadetin gerçekleştirildiği bir bölüm. Giriş bölümünden sonra hemen orta avluya geçilmiyor. Karşınıza bir duvar geliyor. O duvar geçildikten sonra orta avluya geçilebiliyor. En son kısım ise tanrıların oturduğu bölüm. Bali halkı ibadetlerini dini müzik eşliğinde gerçekleştiriyor. Tapınaklara ilişkin belirtilmesi gereken bir başka husus da, buralara ziyaret amacı ile girmek isteyenlerin “sarun” adı verilen uzun etek tipinde bir örtüye bürünmeleri şartı. Nasıl ki biz camilerimize ziyaret amacı için gelen turistlerden örtünmelerini istiyorsak, onlar da tapınaklarını ziyaret etmek amacı ile gelen turistlerin bu örtüleri kullanmalarını şart koşuyorlar.

Temel olarak Hindular üç tanrının varlığına inanıyorlar. Bunlar su, hava ve ateş tanrısı. Ama bu tanrıların yanında pirinç tanrısı, rüzgar tanrısı, eğitim tanrısı gibi çeşitli tanrıların olduğuna da inanılıyor. Örneğin, pirinç tarlalarının olduğu her yerde bir tapınak var ve buralarda pirinç tanrısına sunulmak üzere genelde çiçek yaprakları ve pirinç tanelerinden oluşan hediyeler (sunaklar) hazırlanıyor. Ayrıca, adanın içindeki her işyerinde (benzin istasyonları dahil) halk her sabah tapınaklara gidip kutsadıkları sunakları bereket getirsin diye kapılarının önüne koyuyorlar. Sizin anlayacağınız, Bali’de dini anlayışı yaşamak çok ciddi ve kaçınılmaz bir olgu. Aksi takdirde toplumsal yaptırımlar devreye giriyor.

Bali halkının yaşamında ve dini inanışında dikkati çeken bir başka unsur da, zaman zaman dama şeklinde zaman zaman da farklı form ve renklerde karşınıza çıkan örtüler. Genellikle tapınaklarda ve şehir içinde konuçlandırılmış heykellerin alt tarafını örtmek için kullanılan bu örtülerin rengi kimi zaman siyah-beyaz kimi zaman da sarı-beyaz. Siyah-beyaz örtülerdeki beyaz saflığı ve temizliği, siyah ise günah ve kirliliği simgeliyor. Sarı-beyaz örtülerdeki sarı rengi ise barışçıllığı ve masumiyeti simgeliyor. Bu örtüleri başta tapınaklar olmak üzere, oteller, restaurantlar ve daha birçok yerde görmeniz mümkün.

Bali halkı elde ettiği gelirin % 25’ini dini inançları doğrultusunda ibadetlerini yapmak amacı ile harcıyor. Bu kadar fakir bir halkın kazançlarının dörtte birini neden cömertçe harcadıkları sorulduğunda ise, rehberimizden aldığımız cevap tasavvufi yaklaşımı çağrıştırır cinsten: “Ruhlar huzur bulmadan paranın ne önemi var ki, önce ruhlarımızın rahata kavuşması lazım sonra para kazanılır”.

Bizi gezdiren rehberimizin gerçekten inanarak söylediği bir söz de şu: “Siz daha çok paranızın mı, yoksa daha çok arkadaşınızın mı olmasını istersiniz?”. Işte Bali halkının genelinin ruh ve düşünce dünyasını anlattığına inandığım sözlerden birkaçı. Yine bizi gezdiren rehberimize Bali’nin çok uzak bir yer olduğunu söylediğimiz zaman aldığımız karşılık ilginç: “Bali siz Istanbul’da iken çok uzak olabilir, ama siz şimdi Bali’desiniz ve şimdi Bali size çok yakın”.

Bu cevapların hepsi ve Bali’de yaşayan halkın inanarak yerine getirdiği dini öğretileri bir anda bana tasavvuf inancı ile ne kadar ortak yönler taşıdığı gerçeğini çağrıştırdı. Aslında Hint felsefesi ile tasavvuf anlayışı arasında tek tanrıya ve çok tanrıya (değişik formlarda tek tanrıya) inanmak hususu bir tarafa bırakılacak olursa yaşam şekli arasında bir benzerlik olduğunu gözlemledim. Onlar bizim tasavvuf olarak inandığımız şeyleri (alçak sesle konuşmak, kalp kırmamak, zaman-mekan farksızlığı, hırs ve kin gütmemek, mütevazi olmak) gerçek hayatlarında hem inanıp hem yaşarken, biz gerçeklere sadece inanıp kitaplarda okuma aşamasında kalmışız. Bunun beni üzdüğünü söylemem lazım. Dinleri bizim inandığımız gibi tevhid (tek tanrı) inancına dayanmıyor olsa bile, ruh dünyalarını huzura kavuşturmak adına inandıklarını yaşama gayreti, bizim gibi “müslümanım” deyip dininin gereklerini yerine getirmeyen ve ruhunu sükünete erdirecek oluşumlardan uzak duran insanımıza çok şey öğretmesi gerek diye düşünüyorum.

Dini inanışlarının temel unsurlarından birisi de ölülerin yakılması hadisesi. Bu da başlı başına incelenmesi gereken bir husus. Çünkü burada ölen kişilerin yakılması çok kolay bir iş değil. Dahası çok maliyetli bir prosedür. Parası olmayan kişilerin cesetleri bunun için gereken para toplanıncaya kadar toprağa gömülmek sureti ile bekletiliyor. Bu bekleme süresi bazen 1-2 yılı bile bulabiliyor. Ancak yakılması için gerekli para toplandıktan sonra ölen kişinin ceseti yakılarak külleri denize savruluyor. Ölen kişinin yakılmak sureti ile ruhunun tanrı katına yükseldiği, bedeninin tanrılaştığı kabul ediliyor. Uzun süre para bulamayan kişilerin cesetleri ise daha düşük bir paranın tahsil edilmesi sureti ile toplu yakım törenleri ile yakılıyor. Yakılan her cesedin tanrısal bir konuma geldiği düşünüldüğü için, ölen her kişi için simgesel bir anıt dikiliyor ve buna da sunaklarda bulunuluyor. Bu nedenle, herhangi bir Bali evini ziyarete gittiğiniz zaman bu evden vefat etmiş kişi sayısınca simgesel anıt görebilmeniz mümkün.

Bali halkı yaşamakta olduğu dini inanış çerçevesinde yılda bir gün (1 Mart) 24 saat kesintisiz oruç tutuyor. Bu orucun tutulması esnasında tüm işyerleri (havalimanı dahil) kapanıyor. Tüm elektrikler söndürülüyor, insanlar karanlıkta oturuyorlar ve mecbur olmadıkça konuşmuyorlar. Konuştukları zaman ise kısık sesle konuşuyor, düşünmeyi engelleyecek her türlü engelden kaçınıyorlar.

Evlenmek Zor

Bali halkının enteresan örf ve geleneklerinden biri de evlilik törenleri. Öncelikli olarak Bali halkından evlenecek kişilerin en az 4-5 yıl tanışık olmaları ve birlikte çıkmaları gerekiyor (Allah erkeklere sabır versin). Yılın her ayı evlilik yapmak mümkün değil. Ancak belli aylarda evlilik yapılabiliyor. Bu arada yılın bazı aylarının burada 35 gün olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim (söylediklerine göre yine de 365’i tutturuyorlarmış). Evlilik töreni sırasında erkekler saçlarını altın rengi sarıya boyatıyorlar, kadınlar da altın rengi bir elbise giyiyorlar ve gelin doğrudan erkeğin evine gidiyor. Evlilik için harcanan para miktarı ise bu kadar fakir olan bir halk için oldukça yüksek. Örneğin, biz Bali’den ayrılmadan hemen önce yapılan bir evlilik töreni için evlenecek kızın yaptığı harcama miktarının 50 Milyon Ruppies (yaklaşık 6,000 ABD Doları) olduğu söylendi. Bu belki bizim için çok yüksek bir harcama miktarı olmayabilir, fakat onlar için, Endonezya’nın kişi başına düşen milli gelir seviyesinin 850-900 ABD doları olduğu düşünüldüğünde, çok yüksek bir para. Bu harcamayı yapmayanlar toplumdan dışlanıyor.

Kutsal Hayvanlar

Bali yaşamında ön plana çıkan kutsal şeyler sadece tapınaklar değil. Birtakım hayvanlar da Bali halkı tarafından dokunulmaz kabul ediliyor. Yaygın olarak bilindiği üzere, ineğin Hindular için kutsal kabul edilmesine ek olarak maymunlar da kutsal kabul ediliyor. Yüzleri insana benzediği için maymunlara zarar vermek ve öldürmek yasak. Çünkü maymunların öldükten sonra tanrı katına yükseldiğine inanılıyor. Hatta Bali’de birçok maymunun bir arada bulunduğu ve turistlerin gezmek amacı ile götürüldüğü bir Maymunlar Ormanı ve bu ormanın içinde tümüyle maymunlara terkedilmiş bir tapınak bile var. Ama burayı gezmek için gittiğiniz zaman maymunların size zarar vermesini istemiyorsanız, gözlüğünüzü çıkarıp yanınıza da hiçbir yiyecek maddesi almamanız gerekiyor.

Bir başka simgesel hayvan da kurbağa. Bali’de hemen hemen her otelde, tapınakta veya lokantada kurbağa figürleri veya heykelleri ile karşılaşmanız normal. Halk kurbağa ile insanın benzer özellikler taşıdığına inanıyor. Inançlarına göre, kurbağa hem karada hem de suda yaşayabilen bir hayvan. Insan da kurbağa gibi olmalı diyorlar, iyi günlerde yaşamını sürdürdüğü gibi, kriz ve sıkıntılı dönemlerde de sabır gösterip yaşamını sürdürmesini bilmesi lazım. Doğrusu kırk yıl düşünsem benim aklıma böyle bir ortak noktayı yakalamak gelmezdi.

Gezilebilir Diğer Yerler

Bali’de yukarıda bahsettiğimiz yerlere ek olarak gezilebilecek diğer yerlerden biri de “Kintamani volkanı”. Kısmi olarak aktif olan bu volkanın yanı başında Bali’nin en büyük ikinci gölü var. Manzara olarak güzel bir görüntü olan bu yanardağı ancak uzaktan görüntülemeniz mümkün. Ziyaret edilebilecek diğer bir başka yer de “Tanah lot” adını verdikleri ve su içinde yer alan bir tapınak. Bu tapınaktan kutsal suyun çıktığı inancı hakim. Çünkü deniz suyunun içinde tatlı su kaynağı var. Tapınak denizde yaşanan gel-gitler sonucu zaman zaman suyun içinde kalıyor. Tapınağın içinin gezilmesine izin verilmiyor. Bu tapınağı ziyaret etmenin en temel nedeni, gün batımının buradan çok güzel görülmesi. Bunlar dışında Bali’de gezilebilecek çok tapınak var, ama çoğu iç nizam itibarı ile birbirine benziyor. Bu arada Bali’ye gidip de masaj yaptırmadan gelmeyin sakın. Onların “SPA” adını verdikleri ve sauna, buhar odası, jakuzi ve soğuk su havuzu dörtlemesinden oluşan kür çok hoşumuza gitmedi ise de, güzel Bali kızlarının sizi çiğneyerek yaptıkları geleneksel Bali masajı bizi büyük ölçüde rahatlattı doğrusu. Tavsiye olunur. Ayrıca, adanın tek büyük şehri olan Denpasar’daki pazar yeri de yerel halkın alışveriş alışkanlıklarını gözlemlemek açısından ilgi çekici bir mekan.

Dikkat Edilmesi Gereken İki Husus

Insanoğlunun girdiği her yerde olduğu gibi burada da dikkat edilmesi gereken birtakım hususlar var. Döviz bozdurma işlemini havalimanının içinde yaparsanız daha düşük kur veriyorlar. Bu açıdan paranızı otelde veya dışarıdaki daha güvenilir bir yerde bozdurmanız gerekiyor. Paranızı bozdururken mutlak surette paranızı tek tek sayarak almanız gerekiyor, çünkü bozdurulan paralar karşılığında karşı tarafa eksik ödeme yapmak yaygın bir davranış. Bu arada, Bali’ye götüreceğiniz dolarların 1997’den sonra basılmış olmasına dikkat etmeniz de gerekiyor, aksi takdirde dolarlarınız kabul edilmeyecektir. Ayrıca, kredi kartına komisyon almak gibi bir yaklaşımları da var. Bunun için alışveriş yaptığınız yerle pazarlık etmeniz gerekiyor.

İlgili Yazılar

Yazılarım

İznik – Çini Motifleri İle Süslü Tarih İzleri

Doğanın kış uykusundan uyandığı, ilkbaharın rengarenk çiçekler ile ağaçların dallarını süslediği Nisan ayında, ara...

Tokat – Karadenizden İç Anadoluya Uzanan Zümrüt Yeşili Bir...

Yazın bu sıcak günlerinde herkes tatil için Ege ve Akdeniz Bölgesi’ndeki tatil beldelerine akın...

Marmara Adası – Çınar Ağaçlarının Gölgesinde Ada Sefası

Çoğumuz için adalar, yazın sıcak günlerinde serin bir deniz esintisinin ferahlığını hissedebileceğimiz, trafik gürültüsünün...

Erzurum – Dadaş Ellerinde Yaz Sefası

Kadim çocukluk arkadaşımla birlikte yazın bunaltıcı sıcaklarından kaçmak için nereye gidelim diye düşünürken,Dadaşlar Diyarı...

Pamukkale / Denizli – Anemonların Kucağında Uzanan Bir Asil...

İlkbahar yağmurlarının hayat verdiği doğanın kucağında, pembe-beyaz perçemlerini aralayan çiçeklerin yeşilin binbir tonu ile...

Kütahya – Frig Vadisi’nin Çintemanisi

Tebdil-i mekanda ferahlık olsa da, bazen iş seyahatleri birbirinin peşi sıra gelince sıkıntı verici...

Kategoriler

Yorumlarınız