Mustafa Kemal Yılmazhoşgeldiniz
Kişisel web sayfasına hoşgeldiniz

Bombay – Yakın Doğunun Uyumayan Şehri

Seyahat yaşamınızın bir parçası oldu ise, seyahat kitapları okumak da bir başka parçası olmuş demektir. Seyahat kitaplarına en çok konu olan güzergah ise hiç kuşkusuz Hindistan’dır. Bu ülkeyle ilgili okuduğum her gezi yazısı beni cezbetmiş ve bu gizemli ülkeyi görmeye kışkırtmıştır. Belki de bu yüzden, yaz mevsiminin müjdecisi Mayıs ayının başında Bombay’a gerçekleştirdiğim seyahatim klasik bir yolculuk olmanın ötesinde, bende biraz merak biraz da endişe uyandıran duyguları tezahür ettiriyor.

THY Business Class’ın konforlu koltuklarında, Lonely Planet’in Bombay’ı anlatan sayfalarını okumakla geçen 6.5 saatlik yolculuk sonrasında yerel saatle 04:30’da havaalanına iniyoruz. Bombay’da saat İstanbul’a göre 2.5 saat ileri. Pasaport kontrolünden sonra valizimizi almak için beklerken etrafı nemle karışık kesif bir ter kokusu sarıyor. Havalimanında çok sayıda döviz büfesi var. Hepsinde kur aynı: 1 Dolar 42,90 Rp. İşlem başına 75 Rp masraf alıyorlar. Havalimanından şehre, gidilecek yere göre standart ücret uygulayan taksilerle pazarlık etmeksizin ulaşılabilir. Havaalanı geniş bir alana yayılmış olmakla birlikte hemen dibinde gecekondular boy gösteriyor. Çıkışta nemli hava bizi karşılıyor. Günlerden Pazar ve sabahın erken bir saati olmasına karşın dışarısı kalabalık. Sanki havalimanında değil de Esenler Otogarı’ndayız.

Bizi otelimize götürecek minibüse binip yola koyuluyoruz. Havalimanı şehrin kuzeyinde ve merkeze 35 km uzaklıkta. Havaalanından şehre ulaşım 1 saate yakın sürüyor. Otobanda şoför dahil 3 kişinin seyahat ettiği tuktukların yanından geçiyoruz. Bu araçların şehir içine girişi yasak. Yol üzerindeki binaların % 80’i bakımsız. Şehir merkezine yaklaşırken, 2009 yılında yapılmış Rajiv Gandhi Sea Link adlı uzun köprüden geçiyoruz. Otelimiz Taj Mahal şehrin güney kısmında. Günlerden Pazar ve saat 06:00 olmasına karşın insanlar ayakta. Sahilde koşan, kültür fizik hareketleri yapan Hintlilere rastlıyoruz. 45 dakikalık yolculuktan sonra otelimizdeyiz. Taj Mahal şehrin en lüks otellerinden biri. Deniz kenarında ve Hindistan’ın Giriş Kapısı adı verilen tarihi yapının karşısında. Güzel bir odada kalırsanız seyredeceğiniz manzara muhteşem. Odanız iç kısımda ise balkonunuzun tel örgülü olması kaçınılmaz. Otelde güvenlik üst seviyede. Dış kapı girişinden önce X-ray cihazından geçiyorsunuz. Güvenlik önlemleri özellikle son yıllarda artan terör saldırıları sonucu daha da sıkılaştırılmış.

Victoria Terminus, Keşmekeş Trafik ve Korna Çılgınlığı

Kısa bir dinlenmenin ardından şehri turlamak için dışarı çıkıyoruz. Daha önce gezilecek yerlerin listesini çıkardığımız için güzergahımız belli. Geriye bizi bu yerlere götürecek bir taksi ile anlaşmak kalıyor. Taksilerin turistleri gezdirmek üzere belirledikleri güzergahları ve ücret tarifeleri var. Güzergahımız birebir onlarınki ile uyuşmasa da, pazarlık edip biraz da fazla para vermeyi göze alarak saati 650 Rp’ye, kliması olan bir taksi ile anlaşıp yola koyuluyoruz.

İlk durağımız, Victoria Terminus, nam-ı diğer Chhotrapati Shivaji Terminus. Şehrin en eski tren istasyonu. İngilizlerden kalma, eski ama görkemli bir bina. Günlerden Pazar olmasına karşın istasyon kalabalık. Vagonlar eski. Bayanlar için özel bir vagon ayrılmış. Özellikle banliyölere ulaşmak için trenler en ucuz ulaşım aracı.

Caddelerde trafik inanılmaz hızlı akıyor. Hafta sonu daha sakin olan trafik, hafta içi tam bir keşmekeş. Yayaya yol vermek söz konusu değil. Araçlar yayaların üzerine üzerine sürüyor. Trafik, İngiltere’de olduğu gibi sömürgesinde de sağdan akıyor. Taksiler sarı-siyah renkte ve çoğu klimasız. Klimalı mavi renkli taksiler ise daha pahalı. Vites direksiyondan değiştiriliyor. Taksilerin koltukları genellikle çiçek motifli kumaşlarla döşeli. Gidilen kilometreyi taksimetreden takip edebiliyorsunuz. Taksilerin dış kısmında 1970’lerin İstanbul’unda çalışan taksilerde olduğu gibi ilkel taksimetreler var. Taksimetredeki rakam 14-15 gibi bir katsayı ile çarpılarak ücret bulunuyor. Taksilerde sol dikiz aynası yok. Sağ dikiz aynasını ise birbirlerine yakın gittikleri için kullanmıyorlar. Dikiz aynası kullanmadıkları için de sürekli kornaya basıyorlar. Petrol ucuz, litresi 1.5 dolar. Kamyonlar rengarenk süslemeleri ve sloganları ile dikkat çekiyor. Şehrin nüfusu 18-19 milyon. Nüfusun önemli bir kısmı Hindu olmakla birlikte, Müslümanlar ve Farsiler de önemli bir ağırlığa sahip. Hepsi de farklı bölgelerde yaşıyorlar. Halk arasında 14 farklı dil konuşuluyor. Evlerin çoğu bakımsız. Hemen hemen tüm evlerin pencere ve balkonları güvenlik nedeni ile ya telle örülü ya da demir parmaklıklı.

Yolumuz üzerinde önce Müslümanların yaşadığı bölgeden geçiyoruz. Mohammed Ali Road üzerindeki Zekeriya Camii yerel mimarinin izlerini taşıyan otantik bir tarihi eser. Yerleşim alanları üzerinde çok sayıda pazar yeri var. Etraf temiz değil. Hinduların yaşadığı bölgede tek göz evler dikkat çekiyor. İnsanlar bu tek göz evlerde sefalet içinde yaşıyorlar. Banyo ve tuvalet evin dışında, ortak olarak ve sağlıklı olmayan koşullarda kullanılıyor. “Bidon ville” tanımlamasını hakeden, gecekondu demenin bile lüks kaçtığı bu mekanlarda insanların nasıl yaşayabildiği ise tam bir mucize. Genellikle halk ayda 4000-5000 Rp kazanıyor. Devlet memurlarının ortalama maaşı ise 10000-15000 Rp arasında değişiyor.

Dharavi Slums ve Dünyanın En Büyük Açıkhava Çamaşırhanesi

Hinduların yaşadığı bu sefaletin bir sonraki uzantısı şehrin güney bölgesindeki Dharavi Slum. Burası geniş bir bölgeyi içine alıyor ve insanlar çok kötü şartlarda ve mekanlarda yaşıyorlar. Tek göz evlerde yaşam savaşı verenlerin yanında, pis dere kıyısındaki derme çatma evlerde kalan ve aynı zamanda bu evlerin ön cephesindeki işyerlerinde çalışan insanlarla karşılaşıyoruz. İnsanlar dar sokak aralarında, havasız ve loş mekanlarda teneke, bidon, şampuan kutusu ve benzeri şeyleri ayıklayarak geri dönüşüme katkı sağlıyorlar. Çalışanların önemli bir kısmı yaşları küçük kızlar. Tekstil ürünleri üreten atölyeler, eski moda buharlı ütü ile bizim paramızla 50 kuruşa ütü yapan açık hava ütücüsü, açık havada traş yapan berberler, karşınıza çıkan koyun ve keçiler diğer ilginç görüntüler. Dharavi’nin bir başka yüzünde ise çamurdan çömlekler, testiler, saksılar, kandiller yapan primitif üretim mekanları var. Bazı kişiler fotoğraflarının çekilmesi konusunda hassas olsa da, çoğu kişi bu konuda müsamahakar. Bölgede 1 milyon kişi yaşıyor. Çalışanların aylık kazancı 1000 Rp, yaklaşık 25 dolar. Sokaklardan çöp toplayanlar bunları kilo 5 Rp’ye satıyorlar. Dharavi Slums aslında benim tasvir ettiğimden çok daha fazlasını içeriyor. Hatta Slumdog Milyoner filminin çekildiği bu yere turistler için özel turlar düzenleniyor.

Dharavi Slums’dan sonra dünyanın en büyük açıkhava çamaşırhanesi olan Mahalaxmi’deki Dhabi Ghat’a geçiyoruz. Bu açıkhava çamaşırhanesinde yaklaşık 5000 kişi çalışıyor, hepsi de erkek. Bir kişi günde ortalama 300 parça çamaşır yıkıyor. Büyük parçalar 5 Rp, küçük parçalar 3 Rp, çarşaflar 6 Rp. Çamaşırların yıkandığı labirent şeklindeki, mezarı andıran dikdörtgen boşluklar parseller biçiminde yanyana sıralanmış. Çalışanlar arasında tam bir işbirliği var. Bir kısmı yıkıyor, bir kısmı sıkıyor, bir kısmı kurutuyor. İşin ilginç tarafı, birçok otelin çarşaflarının da burada yıkanıyor olması. İnsan bunu duyunca ister istemez irkiliyor. Çamaşır yıkayan kişiler aynı zamanda kendileri de burada yıkanıyorlar. Dhabi Ghat’a ilişkin en güzel kareleri tren istasyonunun önündeki köprünün üzerinden çekmek mümkün. Bu çamaşırhane dışında, şehir içinde de daha küçük çamaşırhaneler var. Neden çamaşırlar bu şekilde yıkanıyor sorusuna aldığımız yanıt ise, pek inandırıcı gelmese de elektrik faturasından tasarruf etmek.

Caynacılık ve Mahatma Gandhi Felsefesi

Sonraki durağımız Cayna Tapınağı. Hindistan’da birçok din bulunuyor. Bunlardan biri de Caynacılık. Bu inanışın rituellerini öğrenmek için tapınaklardan birini ziyaret ediyoruz. Diğer Hindu tapınaklarına benziyor. Tek farkı, içeri girerken çirkin yüzlü tanrıların sizi karşılamıyor olması. Tapınağın dış kapı girişinde ayakkabınızı çıkarmanız gerekli. Ziyaretimiz sırasında içeride bir evlilik töreni vardı. Hem töreni, hem de rituelleri ilgiyle izliyoruz. Caynacılık Hinduizmin bir uzantısı. Gandhi’nin dini olarak da bilinen bu inanış tarzında paranın tüm kötülüklerin başı olduğuna inanılıyor ve şiddet karşıtı bir din olarak biliniyor. Tapınağın içinde, kendilerine çiçekler sunulan tanrı heykelleri var. Yerdeki kırmızı blokların üzerinde bereketi simgeleyen pirinç taneleri, masaların üzerinde ise sebze ve meyveler yer alıyor.

Tapınaktan sonra Hangings Bahçesine geçiyoruz. Bu parkın özelliği; içinde maymun, eşek, zürafa, gergedan, tavuskuşu gibi çeşitli hayvan şekilleri verilen yeşillikler olması. Parkın karşı tarafında çocuklar için yaptırılmış Nehru Park yer alıyor. Bu parkın özelliği Bombay’ın en uzun ve güzel sahillerinden biri olan Chowpatty Beach’in en güzel panoramik görüntüsünün buradan alınabiliyor olması. Parkların yakınından geçerken kriket oynayan gençler dikkatimizi çekiyor. Kriket, İngilizlerden Hintlilere miras kalan bir spor dalı ve çok rağbet görüyor. Televizyonda da kriket maçları naklen yayınlanıyor. Park çıkışında, parkın aşağı kısmında bulunan Malabar Tepesi’ndeki Sessizlik Kulelerine gidiyoruz. Farsilerin ölülerini yemeleri için açık havada akbabalara bıraktığı, toprağa gömmeyip suya atmadığı bu alana, Farsi dinine mensup olmayanların girmesi yasak. Bu konuda herkese karşı uyguladıkları katı kuralları var.

Buradan şehrin kuzeyinde bulunan Hacı Ali Camisine gidiyoruz. Cami denizin üzerinde. Yaklaşık 200 yıllık bir tarihi geçmişe sahip olmasına karşın, dış cephesi bunu yansıtmıyor. Camiye, dalgakıran şeklinde yapılmış bir yolu yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. Denizin yükseldiği zamanlarda camiye ulaşmak zor, elbiselerinizin dalgalardan ıslanma tehlikesi var. Camiden sonra Mahatma Gandhi’nin bir zamanlar yaşamış olduğu eve geçiyoruz. Mani Bhavan olarak da bilinen 3 katlı evde, Gandhi’nin yaşamından izler taşıyan çarpıcı fotoğraflar var. Gandhi’nin yaşam felsefesi; ruhun arınmasına, haksızlıkların giderilmesine, insan sevgisine ve idealizmi yakalamaya yönelik bir düşünceler bütünü. Odasında kullandığı eşyalar muhafaza edilmiş. Eşyalar arasında teknolojiyi çağrıştıran tek şey eski model bir telefon. İngilizlerden kalan 2-3 katlı evlerin olduğu nezih bir sokakta bulunan evin giriş katında Gandhi’ye ilişkin yapılan araştırmalar için kaynak eserlerin olduğu bir de kütüphane var.

Gandhi’nin evinden sonra otelimize doğru yol alıyoruz. Otelin önünde her tarafı çiçeklerle süslenmiş, gece ise yanar döner ışıklandırılan, “at” anlamına gelen “Gora” isminin verildiği faytonlar müşterilerini bekliyor. Tac Mahal Otelin karşısında bulunan Hindistan’a Giriş Kapısı (Gateway of India) son durak yerimiz. Bir tak şeklindeki kapı gece ışıklandırılmış hali ile bir başka güzel. Bu yapının önünden Elephante Adasına yolcu tekneleri kalkıyor.

Bugüne ilişkin son birkaç not. Bombay’da insanlar sefil bir hayat sürmelerine karşın bundan fazlaca rahatsız gözükmüyorlar. Adeta ellerindeki ile yetinmeye ve mutlu olmaya çalışıyorlar. Bununla birlikte, sefaletin bir sonucu olarak her yerde dilenciler var. Sokaklarda yatan insan sayısı fazla. Havanın nemli olması yaşamı olumsuz etkiliyor. İnsanlar oldukça kibar. Seyahatimiz sırasında bize kaba davranan hiçkimse ile karşılaşmıyoruz. Bayanlar genellikle yerel kıyafetleri ile arz-ı endam ediyorlar. Her ne kadar ülkede kast sistemi sona ermiş olsa da, Hintliler misafirlerini memnun etmek için ellerinden gelenin fazlasını yapıyor. Öyle ki, zaman zaman gösterdikleri ilgi sizi bunaltabiliyor. Konaklama için Taj Mahal Otel dışında Intercontinental Hotel gibi başka beş yıldızlı oteller de var. Taj Mahal Otelin özelliği alışveriş yerlerine ve restoranlara yakın olması. Otelin arka tarafındaki İndigo Restaurant tavsiye edilir

Alışveriş için gezilebilecek yerlerin başında Colaba Market geliyor. Burada yol boyunca sağlı sollu sıralanmış mağazalar var. Ama alışveriş için en güzel mekanlar; Fabindia, Bombay Store ve High Street Phonex. Bunlardan Fabindia ve Bombay Store birbirine yakın, Taj Mahal Otele 15-20 dakika yürüme mesafesinde. Özellikle Fabindia’da bayanlar için çok renkli ve göz alıcı elbiseler, aksesuarlar ve ev eşyaları var. Bombay Store’da da güzel hediyelik eşyalar bulabilirsiniz. Bu iki mekanda da aradığınızı bulamadıysanız High Street Phoenix adlı alışveriş merkezine gitmenizi öneririm. Bu AVM’nin çevresinde başka alışveriş merkezleri de var. Hint kumaşından ipekliler, otantik elbiseler, Krişna-Rana tanrı heykelleri, Krişna-Rana tanrılarının resm edildiği altın kaplamalı tahtadan yapılmış motiflerle bezeli resimler, farklı büyüklükte, değişik motifler nakşedilerek şekil verilmiş filler satın alınabilecek hediyelik eşyalar arasında.

Elephante Adası

Gezimizin ikinci gününde Elephante Adası’na gideceğiz. Adaya gitmek için Gateway of India’nın önünden kalkan bir tekneye biniyoruz. Arap Denizi’nin çamuru andıran renginde yaptığımız 1 saatlik yolculukta, denizin ortasında bulunan petrol dolum tesisleri ve denizde uzanan 1-1.5 km uzunluğundaki, tankerlerin petrol almak için yanaşabileceği iskeleler dikkat çekiyor. Deniz dalgalı olduğundan tekneler temkinli gitmeyi tercih ediyor. Adaya giriş biletle. Bilet aldıktan sonra sıcak altında 5 dakika bile yürüyemem diyorsanız sizi mağaralara çıkış noktasına götürmek üzere bekleyen mini treni kullanabilirsiniz. Sonrasında ise 120 basamak çıkarak Fil Mağaralarına ulaşıyorsunuz. Bu sıcakta 120 merdiven çıkamam diyenleriniz var ise, Hintliler sizi dört kollu tahtırevanlarla omuzları üzerinde ücreti mukabili yukarı taşıyorlar. Fil Mağaralarının bir kısmı restore edilmiş, diğerlerinde restorasyon çalışmaları sürüyor. Tırmanış yolu üzerinde sağlı sollu hediyelik eşya satan tezgahlar sıralanmış. Envai çeşit ve büyüklükte filler, mermerden fillerin kullanıldığı satranç takımları, ilginç motifler çizilmiş resimler satılan hediyeliklerden sadece birkaçı. Alışveriş ettiğinizde % 50-60 pazarlık etmeyi unutmayın.

Yukarı çıktığımızda Portekizlilerce Fil Mağarası adı verilen yerde bizi ilk karşılayan maymunlar oluyor. Onların birkaç kare fotoğrafını çektikten sonra mağarayı geziyoruz. Rehberimiz mağaranın duvarlarına yapılmış rölyefler konusunda bilgi veriyor. Tüm anlatısı “Tanrı Şiva” üzerine kurulu. Rölyefler muhteşem. Adayı ve mağaraları gezmek için 2 saat ayırmanız gerekli. Harabeleri gezdikten sonra sahilde bizi bekleyen teknemize binerek ayrılıyoruz. Yaklaşık 1 saat sonra Gateway of India’nın önündeyiz. Güneş batarken denizden Hindistan’ın Giriş Kapısı ile Taj Mahal Hotel’in birlikte objektiklere sunduğu poz muhteşem.

İnandığını Yaşayan İnsanların Ülkesine Veda

Zorluklar içinde geçen bir yaşamda, kendisi ile barışık, güleryüzlü insanların ülkesine yaptığım seyahate nokta koyarken, okuduklarımın çok ötesini keşfetmiş olmanın hazzı var ruhumda. İç dünyasını aydınlatmak isteyen tüm dostlara, bir kez de olsa buraları keşfedin derim efendim.

Doç.Dr. Mustafa K. YILMAZ
03/06/2011

İlgili Yazılar

Yazılarım

İznik – Çini Motifleri İle Süslü Tarih İzleri

Doğanın kış uykusundan uyandığı, ilkbaharın rengarenk çiçekler ile ağaçların dallarını süslediği Nisan ayında, ara...

Tokat – Karadenizden İç Anadoluya Uzanan Zümrüt Yeşili Bir...

Yazın bu sıcak günlerinde herkes tatil için Ege ve Akdeniz Bölgesi’ndeki tatil beldelerine akın...

Marmara Adası – Çınar Ağaçlarının Gölgesinde Ada Sefası

Çoğumuz için adalar, yazın sıcak günlerinde serin bir deniz esintisinin ferahlığını hissedebileceğimiz, trafik gürültüsünün...

Erzurum – Dadaş Ellerinde Yaz Sefası

Kadim çocukluk arkadaşımla birlikte yazın bunaltıcı sıcaklarından kaçmak için nereye gidelim diye düşünürken,Dadaşlar Diyarı...

Pamukkale / Denizli – Anemonların Kucağında Uzanan Bir Asil...

İlkbahar yağmurlarının hayat verdiği doğanın kucağında, pembe-beyaz perçemlerini aralayan çiçeklerin yeşilin binbir tonu ile...

Kütahya – Frig Vadisi’nin Çintemanisi

Tebdil-i mekanda ferahlık olsa da, bazen iş seyahatleri birbirinin peşi sıra gelince sıkıntı verici...

Kategoriler

Yorumlarınız