Dostun dosta ikramı bir katre sefa,
Karşılığında çektirdiği bin katı cefa.
Yaşadım gördüm bir değil bin defa,
Söyleyin dostlar bunun neresinde gizli vefa.
Değişmiyor
Huyu değişmiyor insanın.
İyi de olsa değişmiyor,
Kötü de olsa.
Ben alışıyorum da onlara,
El olan alışmıyor.
Alışamaz da, nasıl alışsın ki ?
Bazen sinir ediyorum karşımdakini,
Bazen kahkahadan sevinç yumağı.
Sevsem de, sevmesem de benim çocuklarım onlar.
Atsam atılmıyor, satsam alıcısı yok.
“Huy değişir” geyikleri dolaşıyor sanal alemde,
“Pollyanna”cılık oynuyor sanal postacılar.
Kulağa hoş gelen, ele boş geliyor.
“Keşke”ler dolaşıyor dillerde, eller şakakta.
Yazılanlar satırlarda kalıyor, gerçek olan hayatta.
Bir saat sonra yapılan yine aynı hata,
Yine aynı serzeniş, yine aynı pişmanlık.
Değişiyor insan gün geçtikçe, doğru,
Aksini iddia etmek saçma.
İşte sinirlerime hakim olamıyorum yine,
Yine sitemkar kelimeler dökülüyor dilimden.
Çok iyiyim belki ama, çok alıngan yüreğim,
Bazen de çok sivri dilim ve kalemim.
Olmuyor dostlar, olmuyor.
Belki değişiyor bedenim, yaşantım ve hasretim,
Değişime direniyor ne yazık sevmediğim huylarım.
Mustafa
Elem
Önce babaannemi kaybettik,
Üç hafta sonra öldü anneannem.
Demeye kalmadı Allah’ım bu nasıl elem,
Şimdi de Azrail’i bekliyor,
Yattığı yerde, yorgun yüzlü dedem.
Mustafa Kemal Yılmaz
Son Kararım
Kararsızlık kararım oldu,
Bugüne kadar çok zararım oldu,
Gül bahçesinden geçer iken,
Gülün rengi narım oldu.
Mustafa Kemal Yılmaz
Sevişpesent
Ne karanlıkta ne de aydınlıkta,
Mum ışığında sevişmeyi severim ben.
Girdiğim zevk bahçesinin siyahını,
Gül rengine boyamayı severim ben.
Mustafa Kemal Yılmaz
Sümbülgül
Yine bir ilkbahar yaşıyor gönlüm,
İlkbahar aynı, ben farklı.
Tomurcuk açan kalbimde sen saklısın.
Gün doğumunda şakıyan hüdhüd kuşu sesin,
Gün ortasında açan papatya sen kokuyor.
Erguvanlar kadar renkli o içten gülüşün,
Gün batımı kadar kızıl o salkım salkım saçların.
Çilek kokuyor hava, ama ben kiraz severim.
Senin dudakların gibi kıpkırmızı, al kiraz.
Bakışların ufuk çizgisi, sonsuzluğa bir adım,
Kimi zaman açık ve net, kimi zaman puslu ve gizemli.
Yosun kokuyor nefesin, yeşil giyinmiş dalların,
Denizler kadar dipsiz, çiçekler kadar tazesin.
Yıldızlar kadar çekicisin uzaklardan,
Yakınlığın tanımsız ötesi.
Deniz kızı Eftalya, Prenses Manolya,
Hangisi senin adın?
Son nefeste içime çektiğim hava gibisin baharda,
Tertemiz, sessiz, çoğu zaman eşsiz.
Siz, evet siz…
Şaşırmayın lütfen, sizden bahsediyorum.
Tanımadınız mı? Ben, yani öz be öz eşiniz.
Sizi bana tanıştıran Mayıs ayı kadar mutluyum bu ilkbaharda,
Yağmur yüklü bulutlar üstünde bir kocaman damla,
Deniz üstünde kanat açan saf, bembeyaz bir güvercin,
Sizin üstünüze sırılsıklam yağıyorum,
Sağanak olsam da bazen, çoğu zaman sessiz.
Sizi saran kanatlarım taht, nazik bedeninize,
Ne beyaz atlı prensim, ne de sütten çıkmış akkaşık,
Belki ben benim, sadece size aşık.
Bir armağan iseniz siz eğer bana bahardan,
Benim de bir armağanım var bu yıl bahara.
Ey bahar, ister “ilk” ol ister “son”,
Sevgi bahçemin açan ilk çiçeğini sunuyorum sana,
Nazlı bir gül, kokusu rayihalar saçan bir sümbül.
Soldurma gülümü istiyorum bir ömür boyunca,
Sümbülüm süsün olsun, yeşili soyunup, güzü başucuna koyunca.
Sonsuz güzellikler içinde ben sana bir demet aşk sunuyorum,
Ey Rabbim işit beni,
Herşeyi senin lutfettiğin kadar,
“Sümbülgül”ünü Mayıs’ın onsekizi kadar çok seviyorum.
Mustafa Kemal Yılmaz
Melankoli
İnsan sevince ayrılık zor geliyor,
Yanlız geceler artık ruhuma dar geliyor.
Seni görememek neyse de,
Seni düşlerimden silmek imkansız geliyor.
Mustafa Kemal Yılmaz
La Fonten
Ağustos böceği kadar tembelim bu sabah,
Çalışkan karıncalar baş düşmanım.
Kamplumbağa gözümde bir başka değerli,
Bir timsah kadar miskin bedenim, yatağım bataklık.
Baykuşlar kadar sessiz, porsuklar kadar kirliyim.
Sürüngenler kadar yerle bir olmuş gövdem,
Bacaklarım leyleklerinki kadar uzun.
Kuyruğumu altıma almışım, bilmem ne misali.
Yunusların şefkatine muhtaç omuz başım,
Kaplanlar kadar yırtıcı yaralı yüreğim.
Yılanlar kadar zehirli dil ucum,
Develer kadar kin dolu heybem.
Maymunlar kadar şaklaban dudaklarım,
Tilki kadar sinsi, koyun kadar saf bakışlı gözlerim.
Köpek kadar sadığım kimi zaman sevdiğime,
Kimi zaman bir kedi kadar nankör.
Tavşan kadar beyaz ve yumuşak tenim,
Akbabalar kadar haşin ve sivri pençelerim.
İnsan görünümlü bir leş kargası misali,
Kendi ölümü yemeyi bekliyorum.
İşgüzarlık bu yaptığım, belki biraz bencillik,
Ne kadar çirkin olsa da bir yüzüm,
Söylemeye utansam da insan olan sizlere,
Ne kadar kaypak olduğumu,
Arslan gibi doğrulup yine de kükrüyorum,
“Yaşadıklarım sadece benim görünen yüzüm,
Ben görünmeyen karanlık yüzümü seviyorum”.
Mustafa Kemal Yılmaz
Tuttuğum Nefesler
Bir nefes tuttum, gözlerimi açtım dünyaya,
Gülen yüzleri gördüm.
Bir nefes tuttum, çocukluğumu yaşadım.
Soluk soluğa, biraz nazlı, biraz yaramaz.
Bir nefes tuttum, gençlik rüzgarları esti başımda.
Bazen deli, bazen aklı başında.
Bir nefes tuttum, okul yollarından geçtim.
İlkokulda çiçekli, üniversitede asfalt.
Bir nefes tuttum, hayat boğazında yol aldım.
Yağmurlu akşamlar suladı, güneşten kuruyan gündüzlerimi.
Bir nefes tuttum, sevda denizinde savruldum.
Dalgalar, kayalara çarptı o narin bedenimi.
Bir nefes tuttum, meltem esintileri okşadı ruhumu,
Melekler gibi hafiftim bulutlar üzerinde uçarken.
Bir nefes tuttum, gül yüzlü baharlar soldu,
Ayrılık rüzgarları esti sonbahar matemiyle.
Bir nefes tuttum, gül bahçemde diken bitti,
Kanayan kalbimin hicranından kaçtım.
Bir nefes tuttum, şiirleşti yüreğim,
Duygularımı dizelere döktüm.
Bir nefes tuttum, bir duble ömür doldurdum,
Düş ile gerçeği tek bir kadehte içtim.
Bir nefes tuttum, derinliklere daldım,
Fırsat denizinde saklı inci tanemi aradım.
Bir nefes tuttum, umutsuzluk otağına düştüm,
Mevlaya karşı gelip, el pençe divan durdum.
Bir nefes tuttum, rahmet deryasına yelken açtım,
Uçsuz bucaksız, sahibi mutlak, berrak mı berrak.
Bir nefes tuttum, ihtiyarlıkta gözümü açtım,
Saçlarım beyaz, sakalım ak, aydınlığa veda vakti…
Bir nefes tuttum, ben gülümserken kadere,
Ağıt yakan benleri saydım.
Bir nefes tuttum…
Veremedim.
Mustafa Kemal Yılmaz
Zamanların Kardeşliği
Dün yarına gebe,
Yarın düne hasret.
Bugün dünde saklı,
Bugünün yarında aklı
Mustafa Kemal Yılmaz