Kara Sevda

Bir kere sevdaya tutulmaya gör;
Ateşlere yandığının resmidir.
Aşık dediğin, mecnun misali kör;
Ne bilsin alemde ne mevsimidir.

Dünya bir yana, o hayal bir yana;
Bir meşaledir pervaneyim ona.
Altında bir ömür döne dolana
Ağladığım yer penceresi midir?

Bir köşeye mahzun çekilen için,
Yemekten içmekten kesilen için,
Sensiz uykuyu haram bilen için,
Ayrılık ölümün diğer ismidir.

Cahit Sıtkı TARANCI

Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Birşey Var

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın her şeyi.
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten,
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği.

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne,
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa.
Yaşamak yeryüzünde onunla karışmaktır,
Kopmaz kökler salmaktır oraya.

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını,
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin.
Ve uzandın mı sımsıcak kumlara,
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin.

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine,
Hem de bütün benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına.
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına.

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar,
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın.
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın.

Ve kederi de yaşamalısın namusluca, bütün benliğinle,
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı.
Kanın karışmalı hayatın bütün dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı.

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır,
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.

Ataol BEHRAMOĞLU

Hüsn-ü Aşk

Başım ki fırtınalardan bu anda kurtuldu
Senin dizinde nihayet biraz sükun buldu…
Dalınca alnımı kat kat genişleten siteme
“Neden bu vakte kadar bekledin, zavallı?” deme;
Şikayet etme, sakın boş geçen zamanından.
Geçen zamanla ne eksildi hüsn ü anından
Geçen zamanla ne kaybetti ruhumun güneşi?
Muhabbetim de, cemalin de la-yemutun eşi…
Gelince hüsn ile aşk, ansızın nazar nazara
Bir an içinde döner karşılıklı aynalara.
Zaman, mesafe ve sonsuz kaybımız beş on senedir!
Dehalar ölse de mısralar ihtiyarlamaz;
Güzelliğinde senin böyle tazedir kış, yaz;
Nasıl duvarda değişmeksizin durursa resim
Nasıl güzelse Boğaz her saatte, her mevsim…
Diler beşikte görünsün,
Diler mezara yakın
Yanan gönüllere ilhamı bir gelir aşkın.
Büyük çınar gibi zahmetli şanlı sevdalar:
Bahara geç kavuşur, sevgilim, büyük dağlar!

Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

Aysel Git Başımdan

Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
Ölümüm birden olacak seziyorum.
Hem kötüyüm, karanlığım, biraz da çirkinim
Aysel git başımdan istemiyorum.
Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün,
Dağıtır gecelerim sarışınlığını.
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın
Hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Benim için kirletme aydınlığını,
Hem kötüyüm, karanlığım, biraz çirkinim.

Islığımı denesen hemen düşürürsün,
Gözlerim hızlandırır tenhalığını.
Yanlış şehirlere götürür trenlerim
Ya ölmek ustalığını kazanırsın,
Ya korku biriktirmek yetisini.
Acılarım iyice bol gelir sana
Sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ümitsizliğimi olsun anlasana,
Hem kötüyüm, karanlığım, biraz çirkinim.

Sevindiğim anda sen üzülürsün,
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
İçinden bir gemi kalkıp gitmemiş
Uzak yalnızlık limanlarına,
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş.
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki,
Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş
Sakın başka bir şey getirme aklına.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
Ölümüm birden olacak seziyorum.
Hem kötüyüm, karanlığım, biraz çirkinim
Aysel git başımdan seni seviyorum.

Attila İLHAN

Elem

Kategori: Şiir Bahçesi, Şiirlerim | 0

Önce babaannemi kaybettik,
Üç hafta sonra öldü anneannem.
Demeye kalmadı Allah’ım bu nasıl elem,
Şimdi de Azrail’i bekliyor,
Yattığı yerde, yorgun yüzlü dedem.

Mustafa Kemal Yılmaz

Sümbülgül

Kategori: Şiir Bahçesi, Şiirlerim | 0

Yine bir ilkbahar yaşıyor gönlüm,
İlkbahar aynı, ben farklı.
Tomurcuk açan kalbimde sen saklısın.
Gün doğumunda şakıyan hüdhüd kuşu sesin,
Gün ortasında açan papatya sen kokuyor.
Erguvanlar kadar renkli o içten gülüşün,
Gün batımı kadar kızıl o salkım salkım saçların.
Çilek kokuyor hava, ama ben kiraz severim.
Senin dudakların gibi kıpkırmızı, al kiraz.
Bakışların ufuk çizgisi, sonsuzluğa bir adım,
Kimi zaman açık ve net, kimi zaman puslu ve gizemli.
Yosun kokuyor nefesin, yeşil giyinmiş dalların,
Denizler kadar dipsiz, çiçekler kadar tazesin.
Yıldızlar kadar çekicisin uzaklardan,
Yakınlığın tanımsız ötesi.
Deniz kızı Eftalya, Prenses Manolya,
Hangisi senin adın?
Son nefeste içime çektiğim hava gibisin baharda,
Tertemiz, sessiz, çoğu zaman eşsiz.
Siz, evet siz…
Şaşırmayın lütfen, sizden bahsediyorum.
Tanımadınız mı? Ben, yani öz be öz eşiniz.
Sizi bana tanıştıran Mayıs ayı kadar mutluyum bu ilkbaharda,
Yağmur yüklü bulutlar üstünde bir kocaman damla,
Deniz üstünde kanat açan saf, bembeyaz bir güvercin,
Sizin üstünüze sırılsıklam yağıyorum,
Sağanak olsam da bazen, çoğu zaman sessiz.
Sizi saran kanatlarım taht, nazik bedeninize,
Ne beyaz atlı prensim, ne de sütten çıkmış akkaşık,
Belki ben benim, sadece size aşık.
Bir armağan iseniz siz eğer bana bahardan,
Benim de bir armağanım var bu yıl bahara.
Ey bahar, ister “ilk” ol ister “son”,
Sevgi bahçemin açan ilk çiçeğini sunuyorum sana,
Nazlı bir gül, kokusu rayihalar saçan bir sümbül.
Soldurma gülümü istiyorum bir ömür boyunca,
Sümbülüm süsün olsun, yeşili soyunup, güzü başucuna koyunca.
Sonsuz güzellikler içinde ben sana bir demet aşk sunuyorum,
Ey Rabbim işit beni,
Herşeyi senin lutfettiğin kadar,
“Sümbülgül”ünü Mayıs’ın onsekizi kadar çok seviyorum.

Mustafa Kemal Yılmaz